Selânik’te İstanbul Harbiyesi’nde beraber okuduğumuz bir hayli arkadaşa rastladım. Bana hep Mustafa Kemal’den söz açıyorlar:
Ne vakit gelecek?
Diye soruyorlardı. Arkadaşların çoğunluğu, 3. Ordu Müşiriyeti Merkezi’ne yakın yerlerde kıta görevi almışlardı. Bazıları da askerî rüştiyelere öğretmen olarak tâyin edilmişlerdi. Arkadaşlar, kendilerinden yüksek rütbeli subaylarla sıkı temas ve dostluk kurmuşlardı. Bir kaç defa çeşitli meslek ve rütbelerdeki genç ve yaşlı Subayları içkili bir gazinoda aynı masa etrafında toplanmış, hararetli hararetli konuşurlarken görmüştüm. İçlerinde bir kaç da sivil vardı. Makedonya’da, bizim Suriye’de alıştığımız hayattan daha başka bir hayat vardı. Sesler daha yüksek çıkıyordu. Mustafa Kemal’in Suriye’den neden kaçmış ve her tehlikeyi göze almış olduğunu daha iyi anlayordum. Arkadaşımın hakkı vardı. Hürriyet mücadelesi için en müsait iklim Makedonya idi,
Selânik’e geldikten kısa bir müddet sonra Rahmi Bey’in dostlariyle tanıştım. Bunların arasında Talât (İttihat ve Terakki Partisi liderlerinden, Birinci Dünya Savaşı’nda Sadrâzam olan Talât Paşa), Mithat Şükrü (İttihat ve Terakki Genel Sekreterlerinden, Cumhuriyet Devrinde Milletvekili), Necmettin Molla ve saire de vardı. Talât, evvelce Edirne postahanesinde memur iken Selânik’e sürülmüştü. Kısa bir inceleme
bana Rahmi Bey ve arkadaşlarının İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin memleket dahilindeki merkezini iki yıl önce kurmuş olduklarını öğretti. Mustafa Kemal’in, daha okul sıralarında iken telkinlerde bulunduğu arkadaşların ve bilâhare Suriye’den kaçarak Selânik’e bir şubesini kurduğu «Vatan ve Hürriyet Cemiyeti» üyelerinin, İttihat ve Terakki’ye geçtiklerini anladım. Ömer Naci, bir gün bana bunu kapalı bir şekilde açıkladı. Mustafa Kemal’in de İttihatçılara katılacağına inanıyor, bu suretle kuvvetli bir teşkilât kurulabileceği kanısını taşıyordu.
Talât Bey’le bir kaç hafta içinde dost oldum. Beni üzerimde namusimdeki, hamiyetli ve vatanını çok seven bir insan olduğu intibaını bıraktı. Hayatta ve bilhassa Birinci Dünya Savaşı arifesinde attığı yanlış ve hatalı adımlara rağmen bu ilk intibaımı hâlâ muhafaza ederim.
Bir gün 15. Topçu Alayı’nın 6. Batarya Kumandanı Kurmay Yüzbaşı Tevfik Selânik’le beraber topçu kışlasından çıkmış, şehre dönüyorduk. Oradan burada konuşurken söz döndü dolaştı, Mustafa Kemal’in çocukluk hayatına intikal etti. Selânik Rüştiyesi’ne devam ederlerken bir kıza âşık olduklarım ballandıra ballandıra anlatıyordu. Kulekapı mahallesinde bir genç kıza tamamen plâtonik olarak gönüllerini kaptırmışlardı.
O kız bizim için uğur perisi idi. Akşam üzeri mektep ten çıktıktan sonra mutlaka onun penceresi altından geçerdik. Eğer kendisini pencerede görürsek, işlerimizin uğurlu gideceğine inanırdık. Kız hakikaten güzel mi idi, yoksa bize mi öyle gelirdi, bilmiyorum. Mustafa Kemal çok güzel olduğuna kanidi.
Diyordu. Sohbeti koyulaştırdık. Yollarımızın ayrılacağı kavşağa geldiğimiz halde konuyu ne değiştirebilmiş ve ne de kesebilmiştik. Tevfik dediki
‘
Hikâyenin sonunu öğrenmek istersen, atlarımızı bizim semte doğru sürelim.
Kızın evini geçtik, fakat pencerede kimse yoktu. Tevfik’i kapısının önünde bıraktıktan sonra yirmi otuz at boyu yol aldım. Meğer Talât Bey’in de evi bu mahallede imiş, açık bir pencere önünde oturuyordu. Beni görünce:
Fuat Bey, buyurmaz mısınız?
Diye seslendi. Kıramadım, dâvetini kabul ettim. Atımı arkamdan gelen seyisimle kışlaya gönderdim. Talât aşağıya inip kapıyı açmıştı, içeriye buyur etti. Bu akşam bazı yakın ve mutemet arkadaşlarını da çağırmış olduğunu söyledi. Hakikaten biraz sonra içlerinde eski ve yeni tanıdıklarım da bulunan dâvetliler birer ikişer geldiler. Akşam yemeğini mütevazi bir masada beraberce yedik. Yemekte başlıyan konuşmalar gece yarısına kadar sürdü. Hattâ kendi kendimize bazı kararlar bile aldık. Konu, anayasanın tekrar yürürlüğe konulması için, Sultan Hamid’i zorlıyacak tedbirleri nasıl alabileceğimizdi.
Toplantıda Selânik Mıntakası Kurmay Başkanı Kolağası Hafız Hakkı (Birinci Dünya Savaşı’nda Ordu Kumandanı Hafız Hakkı Paşa), Manastır mıntakası erkânı harbiyesinden gelen Enver (Birinci Dünya Savaşı’nda Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili Enver Paşa) ve Mithat Şükrü Beyler de vardı.
Yarı geceden sonra benim de İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne girmem merasimi de ikmal edilmişti.