Türkçe Tarih

“Baba Ben Ölmedim.”

Seferberlik döneminde pek çok yakınımız esir oldu. Babamın dedesi Torbalı Çengeleden (Ormanköy) tam 14 yıl askerlik yapmış.

7 sene Yemen, 4 sene Mısır, 3 sene Batum.

Dile kolay.

Tam 14 yıl.

Şimdiki bazı nesebi bozuklar 14 aya dahi tahammül edemiyorlar.

Vatan için o cephe senin bu cephe benim.

Diğer dedem yani dedemin babası seferberlikte askerde kalanlardan. Sarılar aşiretinden Bekir.

Bu yazıyı yazarken dahi duygulanıyorum. Duygulanmamak mümkün değil.

Hani Harbiye Marşını bilirsiniz. “ Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahvadıyız”. Böyle bir ırkın evladı olmak hele hele bu bilgileri bilerek taşımak bazen insan duygusallaştırıyor.

Ne ana kuzuları kaldı seferberlikte. Kimisi kaldı kimisi döndü. Analar hep bekledi evlatlarını, kadınlar ise kocalarını.

Ya evlatlar. Bir nesil babasız büyüdü. Kimisi öldü denildi, kimisi ise kayıp. Bazısı ölü bilindi.

Yıllar sonra tanınmıyacak halde çıktı geldi ocaklarına.

Bunlardan birisi de 1930 yılına kadar Torbalı’ya bağlı iken şuan Kemalpaşa ilçesine bağlanan gökyaka Teke köyden Halil bey idi.

5 Temmuz 335 (1919) İkinci takımın esaret hatırası (soldan ikinci sıranın başındaki diz üstünde) – Necat Çetin arşivi
Hatır-i esaretde takım arkadaşlarıyla beraber esaretin Yadigar hatırasıdır. Sene 15 Temmuz 335 – Necet Çetin arşivi

Fotoğraftaki Halil beyin ailesi ile ilgili kısa bilgi: Köydeki lakapları Hacı Ahmetler. 7 Temmuz 1905 sayımında köy toplam 227 kişi. 39 nüfus hanesi var. Hacı Ahmetler 19. hane. Aile reisi “ İmamoğlu hafidi Abdullah”. Rencper imiş. Gökyaka 1276 yani 1860 yılı doğumlu. Abdullah beyin 3 erkek 1 kızı var. İlk oğlu 1307 doğumlu Mehmet. Elimdeki kayda göre 10 Şubat 1335 tarihinde ölmüş. Seferberlikte kalmış. Diğer oğlu 1308 doğumlu Hakkı. Fotoğraftaki Halil bey 1311 doğulu. Yani 1895 yılına denk geliyor. Diğer kızı Kamile. 1315 doğumlu ve daha sonra Armutluya gelin gitmiş. Halil bey seferberlikte askere alındıktan sonra Mondros mütarekesi ile birlikte Mısır’da esir alınmış. Tam beş yıl. Babası ölü bilmiş. Köyüne döndükten sonra evlenmiş.1340 yani 1926 yılında Fatma, 1927 yılında Abdullah, 1929 da Saliha, 1932 de Mehmet, 1935 de ise Mehmet Fahri olmuş. 1939 da ise son çocuğu Hüseyin. Bana fotoğrafları oğlu Abdullah’ın oğlu şuan Kula ilçesinde polis memuru olan sayın Coşkun Gürcan gönderdi. Yayına izin verdi. Kendisine teşekkür ediyorum. Coşkun beyin diğer kardeşi Halil bey de Mersin de hakim. Her zaman yardımcı oldular sağ olsunlar. Halil bey 1895 de doğmuş. 26/08/1963 tarihinde vefat etmiş. Allah rahmet eylesin. Sert disiplinli biriymiş. Çocuklarının yanında hiç konuşmazmış. Bu yüzden fazla bilgi alamadık.

Önce fotoğrafların çekildiği bu esir kampı hakkında birkaç bilgi:

Seydibeşir Usare Kampı

Birinci Dünya Savaşı’nda İngilizlere, 150 bin askerimiz esir düştü. Bu askerlerden bir kısmı da Mısır’ın İskenderiye şehri yakınlarında bulunan Seydibeşir Usare Kampı’na hapsedildi.

Kampın tam adı, “Seydibesir Kuveysna Osmanli Useray-i Harbiye Kampı” idi.

Bu kampta, 1918’de Filistin cephesinde esir düşen 16. Tumen’in 48. Alayı’na bağlı Osmanlı askerleri tutuluyordu. 12 Haziran 1920’ye kadar iki yıl boyunca her türlü işkence, eziyet, ağır hakaret ve aşağılamaya maruz kaldılar.

Bu insanlık dışı muamelenin nedeni ise Ermeniler idi… Kamptaki, Türkçe bilen Ermeni tercümanların yalan, yanlış çevirileri ve kışkırtmaları nedeniyle, kampların İngiliz komutanları, azılı Türk düşmanı kesilmişlerdi.

Savaş bitmişti.

Ancak, kamptaki ağır koşullar nedeniyle ölenler dışındaki askerleri teslim etmek, İngilizler’in işine gelmiyordu. Çünkü, olası yeni bir savaşta, bu askerlerin yeniden karşılarına çıkabilecekleri, Ermeniler tarafından, İngilizlerin beyinlerine işlenmişti.

Çözüm toplu katliamdı…

Askerlerimiz, mikrop kırma bahanesiyle, süngü zoruyla dezenfekte havuzlarına sokuldu. Ancak suya normalin çok üzerinde krizol maddesi katılmıştı.

Mehmetçik, daha ayağını soktuğunda, aşırı krizol maddesi nedeniyle haşlanıyorlardı. Ancak İngiliz askerleri dipçik darbeleri ile askerlerimizin havuzdan çıkmalarına izin vermiyorlardı.

Mehmetçikler, bele kadar gelen suya başlarını sokmak istemedi. Ancak bu kez İngilizler havaya ateş etmeye başladı.

Askerlerimiz, ölmemek için çömelerek başlarını suya soktular.

Ancak başlarını sudan kaldıran artık göremiyordu.

Çünkü gözleri yanmıştı…

Dışarı çıkanların halini gören sıradaki askerlerimizin direnişleri de fayda etmedi ve 15 bin askerimiz kör oldu.

Bu vahşet, 25 Mayıs 1921 tarihinde TBMM’de görüşüldü. Milletvekilleri Faik ve Şeref beyler bir önerge vererek, Mısır’da esirlerin krizol banyosuna sokularak 15 bin vatan evladının gözlerinin kör edildiğini, bunun faili olan İngiliz tabip, garnizon komutanı ve askerlerinin cezalandırılması için TBMM’nin teşebbüse geçmesini istediler.

Tabiî ki yeni kurulan devletin bin türlü sorunu vardı.

Bu hesap sorma işi de unutuldu gitti.

Ama onlar UNUTMUYORLAR.

Necat Çetin arşivi
Hatıra-i esaret Sene 1334 – Necat Çetin arşivi
Necat Çetin arşivi
Hatıra-i Esaret sene 1335. Birinci İzmirli Halil, 2 Kütahyalı Rıza Efendi 3 Kıbrısi (Kıbrıslı) Mehmet Ali Efendi 4 Çallı Latif – Necat Çetin arşivi
1945-46 yılı (oğlu Cavit ve Mehmet ile) – Necat Çetin arşivi
Önsıradaki sağdan veya soldan üçüncü kişi (başında sarıklı ve sakallı olan) – Necat Çetin arşivi
Halil Gürcan – Necat Çetin arşivi
Halil Gürcan – Necat Çetin arşivi
Exit mobile version