Türkçe Tarih

Türk medeniyeti tarihi meselesi

Yapı ve Kredi Bankası Kültür ve sanat hizmetlerinden: 2. Sergi: "Malazgirt Zaferi'nin 900. yıldönümünde Selçuklu sanatından örnekler", sergi broşürü, 1971, s. 7. Kaynak: Kaynak: İstanbul Şehir Üniversitesi Arşivi

Türk Milleti, tarihin en eski milletlerinden birisidir. Bu derin mazisi içinde “anayurt” ları, Orta Asya’dır, Altaylar’dır. (1)

Türk Medeniyeti de, Türk Tarihi ile yaşıttır. Böyle olunca Türkler’in çok eski ve köklü bir medeniyete sahip oldukları kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Bir “Proto-Türk” kültürünü temsil eden “Arav Kültürü” (2) “Türk” kelimesinin Çin kaynaklarında görülen yılları. M.Ö. 1328’e kadar uzanmaktadır. Çünkü yıllarda yazılan bazı Çin kaynaklarında “Tik” kavminin (3) adı geçmektedir. Bu kelimenin, “Türk” ten bozulmuş olduğu, yapılan ilmi çalışmalar sonunda gerek dilci ve gerekse tarihçi ilim adamları tarafından kabul edilmiştir. Bu tarihi gerçeğe bakarak şimdiki bilgilerimizle Türk Tarihine, 33000 yıllık bir mazi biçebiliriz. Böyle olunca, Türk Medeniyeti Tarihi de, bu kadar yıllık bir medeniyet manzumesi demektir. (4)

Türk Tarihi’nin en büyük ve en önemli devletlerinden birisi de, Göktürkler (Kök-Türkler) dir. Bu devlet, “Türk” adını taşıyan ilk devlet olarak da ayrı bir kıymeti haizdir. 550 yılından itibaren elde ettikleri hakimiyetliklerini, 745’e kadar devam ettirerek, iki asır liderlik (5) yapmışlardır. Zayıflamalarından sonra bile, şahsiyetlerinin kaybetmeyerek, daha sonra kurulacak Türk hakanlıklarına geçişi sağlamışlardır. Göktürk medeniyetine ait yer altı ve yerüstü buluntuları, dünyanın bütün ilim çevrelerinde büyük bir merak ve heyecanla takibedilmektedir. (6) Göktürklerin en önemli ve en meşhur medeni eserleri, “Orhun Abideleri”dir. Son olarak yapılan araştırmalara göre, Türk Medeniyeti Tarihi’nin önemli bir unsuru olan bu nadide eserler büyük tehlike ile arış karşıyadır; Çünkü Yenisey-Angara nehirleri üzerinde inşa edilecek Bratsk barajının suları altında kalmak üzeredir. (Bk. Hürriyet Sibiryada, Röportaj; Hasan Yılmaer, Bedri Kayabal, Hürriyet Gazetesi, 14 Mart 1973), Tarihin ve bütün dünyanın müşterek malı olan bu kıymetli eserlerin kurtarılmasına geç kalınmamalıdır.

Türkler’in 940 yılında İslam Dini’ni kabul etmeleri, Türk Tarihi ve dolayısiyle, Türk Medeniyeti Tarihi’nde bir dönüm noktası olmuştur. Karahanlılar’dan Satuk Buğra Han, bu tarihte İslamiyeti, bir din olarak benimsemiş ve adına “Abdülkerim” i de ekleyerek (Abdülkerim Satuk Buğra Han), kesin bir şekilde “Büyük Türk Hanlığı”nı temsil etmişlerdir. Bu tarihten itibaren Türkler için yeni bir devre açılmıştır. Bu devrede Türkler, milli hasletlerini, İslamiyet’in hayati umdeleriyle mezcederek ortaya yeni, güçlü bir medeniyete koymuşlardır; Bu, “Türk-İslâm Medeniyeti” dir.

Türk Medeniyeti, “Medeniyet” kelemsinin ihtiva ettiği mana ve unsurların hepsine cevap verebilen bir genişlik ve mükemmeliyete sahiptir; Dil ve yazı sistemleri, beslenme ve mesken şekilleri, sanat, din ve aile mefhumlarına ait sistem, değer ve cemiyetlerin kalıntı ve buluntuları, yapılan araştırmalarla, biraz daha güneş ışığına çıkmaktadır.

Ama, şu açı bir gerçektir ki, Cumhuriyetimiz’in kuruluşunu 50 inci yıldönümünü kutlama hazırlıklarına başladığımız 1973 yılına kadar, güzel bir “Türk Medeniyeti Tarihi” maalesef yazılamamıştır. Gerçi bunda, mevzuun genişliğinin, zenginliğinin ve enginliğinin büyük tesirleri olmuşsa da, ana hatlariyle olsun bire sere ortaya konmalıydı. Bu bile büyük bir ihtiyaca cevap verecektir. Bu konuda, Türk Medeniyeti’nin çeşitli unsurlarına dair yerli ve yabancı bir çok makele ve bir takımın ferdi çalışmalar varsa da bunlar, muhteşem Türk Medeniyeti Tarihi’nin bütün mevcutlarını kucaklayacak bir durumda değillerdir. Mevzu gayet zengin ve geniş; meseleye eğilen, yumulan şahısların güç ve imkanları ise, mahduddur. Bu iş, bu milli ve ilmi görev, kendisine bütün imkanları hazırlamış olduğu bir komisyonun, veya malzemesi bol, ilgili kurumların başarabilecekleri bir hizmettir.

Ünlü mütefekkir Ziya Gökalp, Türk Tarihi ile alakalı çalışmaları sırasında bu boşluğu görerek, bir “Türk Medeniyeti Tarihi” yazmaya karar vermişti. Uzun çalışmalardan sonra hazırlamış olduğu bu eserinin birinci kısmını neşretti. Türk Medeniyeti Tarihi’nin yazılmasında önemli bir adım bu eserle atılmış oldu. “Türkiye Cumhuriyeti Maarif Vekâleti Neşriyatı” olarak 1341 (1925) yılında yayınlanan eser, “Türk Medeniyeti Tarihi’nin Birinci Kısmını”, “İslamiyet’ten Evvel Türk Medeniyeti”ni ihtiva ediyordu. (7)

Bu kısımda, Orta Asya’daki ve İslamiyet’ten önceki Türkler’in medeniyetlerine ait çeşitli mevzular ele alınmıştır.

Ziya Gökalp bu eserini 1923 yılında Ankara’da toplanan “Hey’et-i İlmiyye” arasına katıldığı zaman, varılan karar sonunda yazmıştı; Heyet üyelerinin, derli toplu bir “Türk Medeniyeti Tarihi” nin yazılmadığının görerek, bu önemli konunun halledilmesi için Ziya Gökalp’e ricada bulunmuşlardı. O da bunu kabul etmişti. Çünkü, kendisi de böyle bir eserin son derece gerekli olduğunu biliyordu. (8) (9) Ziya Gökalp’in yazıp, “Maarif Vekaleti Te’lif ve Tercüme Hey’eti” ne 1340 yılında verdiği sekiz cilt tutan muhtelif eserler arasında, “Büyük Türk Medeniyeti tarihi, c. I, II” de bulunuyordu. (10)

İşte, bu yarım kalan eser, “Türk Medeniyeti Tarihi” dışında, başta gençliğimiz olmak üzere halkımıza verebileceğimi derli-toplu bir eser, maalesef yoktur. Halbuki, gençliğimizde, milli duyguların yerleşmesinde, tarihi şahsiyetin kökleşip gelişmesinde büyük hizmetlerde bulunacak ehemmiyetli mevzulardan birisi de, “Türk Medeniyeti Tarihi” ni dile getiren eserlerdir.

Böyle bir eser, Türkün, Ortaasya’daki Bozkır (Atlı) Medeniyetinden başlayıp, yirminci yüzyıldaki hür ve güçlü devleti olan Türkiye Cumhuriyetine kadar uzanan muhteşem medeniyetini, bütün berraklığı ve parlaklığıyla adam adam tanıtacaktır.

Cumhuriyetimiz’in ellinci yıldönümünü kutlağama hazırlandığımız şu günlerde yapacağımız çalışmalar arasında bir de, “Türk Medeniyeti Tarihi’nin” yazdırılmasını temin edecek olursak, milli, tarihi ve insani vazifelerimizden birisini daha yerine getirmiş olacağız.

Böylece, üzerine büyük bir hassasiyetle titrediğimiz aziz gençliğimiz, tarihini, kültürünü, sant’atını, medeniyetini ve şahsiyetini bu açıdan daha iyi bir şekilde takip imkanını bulacaktır. Bunun yanısıra, tarihimizden alacağı ilhamla, geleceğe ve kendisini bekleyen mukaddes vazifelere daha iyi hazırlanacaktır. Böyle bir eser, şahsiyet kozasını örmeye başlayan her yeni neslimize, zihninde yeni parlak ufukların, engin ideallerin tüllerini aralama imkanını da verecektir.

Kaynakça:

1-Türkler’in, bu bölgenin yerli (tokton) halkı olpu, olmadığı konusunda ötedenberi birçok görüşler ileriye sürülmüştür. Bilinen gerçek şudur ki,Türkler Moğollar’dan ayrı bir kavimdirler.

2-Aşkabad yakınında ilk kültür tabakasına en az 6.000 yıllık bir mazi tanınmaktadır. Bk. Y. Öztuna, Türkiye Tarihi, 1963, c.I, s. 89

3-Tik’ler. M..Ö. 781-711’de Çin’in Şansi eyaletine hakim bir hayat yaşamışlardır. Daha sonra Sarıırmak’ın güneyine de geçerek Çinliler üzerinde söz sahibi olmuşlardır

4-Türk Medeniyeti Tarihi’nin gelişimi ile ilgili olarak Samit Rifat’ın, Birinci Türk Tarih Kongresi’nin 9 Temmuz 1932 Cumartesi toplantısında yaptığı konuşma tutanaklarına bakınız; s. 452-471 Bu kongrenin önceki ve sonraki oturumlarında da, konumuzla ilgili enteresan tebliğler vardır.

5-bu liderliğini önemi için bk. Ord. Prof. Dr. A.Z. Velidi Toğan, Umumi türk Tarihine Giriş, 1970, c, I, s. 48-55

6-Buluntular için bk. Dr. Bahaeddin Ögel, İslamiyet’ten Önce Türk Kültür tarihi, Ankara, 1962, s. 127-07; A.Z.V. Togan a.g.e., c. 1. S. 49-55

7-“Türk Medeniyeti Tarihi, Birinci Kısım, İslamiyetten Evvel Türk Medeniyeti; Müellifi Ziya Gökalp Liselerin İkinci Devresine mahsustur, Türkiye Cumhuriyeti Maarif Vekaleti Neşriyatından, İstanbul, Matba-i Amire, 1341.

8- Kitap liselerde okutulacaktı. Seviyesi de o derecede olacaktı. Gerekli çalışmalara girişerek, adı geçen eserini meydana getirdi. Fakat, ömrü yetmediği için, eserinin diğer kısımları neşredilemedi.

9- Bk. Ali Nüzhet Göksel, Ziya Gökalp, Neşredilmemiş Yedi Eseri ve Aile Mektupları, Diyarbakır’ Tanıtma Derneği Neşriyatı, No. 4, Gökalp Külliyatı, No. 3, Işıl Matbaası, İstanbul, 1956, s. 9-10

10- Kitap liselerde okutulacaktı. Seviyesi de o derecede olacaktı. Gerekli çalışmalara girişerek, adı geçen eserini meydana getirdi. Fakat, ömrü yetmediği için, eserinin diğer kısımları neşredilemedi.

11- Bk. Ali Nüzhet Göksel, Ziya Gökalp, Neşredilmemiş Yedi Eseri ve Aile Mektupları, Diyarbakır Tanıtma Derneği Neşriyatı, No. 4, Gökalp Külliyatı, No. 3, Işıl Matbaası, İstanbul, 1956, s. 9-10

12-Cavit Orhan Tütengil, Ziya Gökalp Hakkında bir Bibliyografya Denemesi, İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi İçtimaiyat Enstitüsü Neşriyatından, No: 13, İstanbul, Berksoy Matbaası, 1949, s. 13

Kaynak:

Hasan Özönder, Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü, Mart 1973 Türk Medeniyeti Tarihi Meselesi, Cilt: XI, Sayı: 125 Sayfa: 272

Exit mobile version