Gazi Osman Paşa, tarihimizin en kara çağlarından birinde yaşamış kahraman bir Türk’tür ki ufuklarımızı felâket bulutlarının çepeçevre sardığı uğursuzluk yıllarında, karanlık gözlerimize bir çoban yıldızı gibi doğmuş, güneşi kararan Türk yurdunu ve yıldızı sönen Türk talihini aydınlatmak ve parlatmak için kanını ve canını ortaya koymuştur. Türklük için bu ileri atılışı iledir ki milletine büyük bir kahramanlık vakıası, saygı ile anılan bir ad ve tarihte eşine az rastlanır şanlı bir müdafaayı hatıra olarak bırakabilmiştir.
Osman Pasa, Tokatlıdır. Harp okulunu üçüncülükle bitirip kurmaylığa ayrılmasından başlayarak hayatının sonlarına kadar ordu saflarında millete hizmetler etmiştir. Bütün bu hizmetler arasında onu tarihte ve Türklük için birinci derecede bir kahraman yapan Pilevne müdafaasıdır. Osman Paşa’yı tanımak Pilevne müdafaasını bilmekle mümkündür:
Öteki Türk ülkeleri gibi, Osmanlı İmparatorluğu’nun da, kolunu, kanadını kırıp üstüne oturmak isteyen Rusya Çarlığı, 1877 Nisanı’nda Türkiye’ye savaş açmıştı. Moskoflar bu savaşta ordularını çok hızlı yürüttüler. Maksatları bir an önce İstanbul’a yaklaşmak ve Türkiye’ye bütün isteklerini kabul ettirmekti. Onlar bu isteklerini gerçekleştirmek için ilerlerken, Osman Paşa da buyruğundaki kuvvetlerle Vidin’den hareket ederek Pilevne’ye gelmişti.
İşte Paşa’nın Pilevne’ye bu gelişi ve girişidir ki beş ay kadar sürecek olan Pilevne savaşlarını doğurup Türk tarihine altın bir sayfa daha eklenmesine sebep oldu.
Pilevne o kadar önemli bir yer değildi. Fakat bu savaşın en kanlı çarpışmaları orada oldu. Bu çarpışmalar, Osman Paşa’nın Pilevne’ye girişinin ertesi günü başlamıştı. Günden güne şiddetini ve hızını arttırarak beş ay kadar sürdü.
Moskofların Pilevne’ye saldırışı Temmuz’un yedisinde başladı, Eylül başlarına kadar devam etti. Bu müddet içinde üç büyük saldırış yaptılar. Birinci Pilevne savaşları adını alan ve iki gün süren ilk çarpışma, bin Türk şehidinin akan kanlarının ve duran kalplerinin karşılığı olarak Osman Paşa’nın zaferi ile bitti. Moskoflar binden artık ölü, iki bin kadar da yaralı vermişlerdi. Bu ilk dayaktan sonra, ikinci olarak Temmuz’un on sekizinci ve on dokuzuncu günleri saldıran Moskoflar, önden üstün kuvvetleri ile birçok yeri ellerine geçirdiler. Fakat savaşı, kavga alanına yakın bir yerde bir çadırın önünden idare eden Osman Paşa’nın çok sert karşı saldırışlar yaptırması sonunda, düşmanı yeniden bozguna uğrattı. Türkler bu iki günlük çarpışmalarda subaylarından ve erlerinden çok şehit verdiler. Fakat İkinci Pilevne savaşları da Türk zaferi ile sona ermiş oldu.
Moskoflar son saldırışlarını 26‐31 Ağustos günlerinde yaptılar. “Altı Gün Savaşları” diye ünlü olan üçüncü Pilevne kavgalarında düşman 90.000 kişi ile vuruşmuştur. Ruslar, 30 Ağustos akşamına kadar verdikleri kayıplara bakmayarak ilerlemişler pek çok hâkim mevkileri ele geçirmiştiler. Pilevne ordusunun durumu çok nazikleşmişti. Fakat Ağustos’un 31’inde Osman Paşa, ordusunu Moskoflara karşı büyük bir hücuma geçirdi. Başlarının kahramanlığını da örnek alan ordu, Moskofların üzerine Allah Allah bağırtıları ile atılmıştı. Pek kanlı bir savaş oldu. Ve Türk ordusunun bu atılışı önünde düşman öyle bir bozguna uğradı ki kavga yerinde 20.000 ölü bıraktı. Pilevne ve Türk şerefi bir daha kurtulmuştu. Bu büyük başarısından ve zaferinden dolayı hükümdar Osman Paşa’ya gazilik rütbesini verdi.
Moskofların yaptıkları üç kanlı saldırıştan da istedikleri sonuç çıkmamıştı. Pilevne’yi bu şekilde Türkler’in elinden almanın mümkün olmadığını görünce düşman, kasabayı kuşatmaya karar verdi. Savaş alanında sırtı yere getirilemeyen Gazi Osman Paşa, bu şekilde alt edilecek, tutsak alınacaktı. Düşman bu fikrini gerçekleştirmek için Eylül’ün ilk günlerinden başlayarak Pilevne’yi sıkı bir kuşatma altına aldı.
Kuşatma çok sürdü. Bu müddet içinde Osman Pasa, dışarıdan hiçbir yardım alamadığı, halde Moskoflara yardıma pek büyük kuvvetler geliyordu. Buna rağmen yapılan her çarpışmada üstünlük Türkler’de kalıyordu. Moskoflar kahraman Gazi Paşa’yı ve onun kahraman ordusunu, o kadar çok ve güçlü oldukları halde, yenemiyorladı.
Birinciteşrin’in son günlerinde beklenmeyen bir hadise oldu, Osman Paşa’ya Moskof kumandanından bir elçi geldi. Elçi, Pilevne’den çıkmak ve kurtulmak mümkün olmadığı düşüncesinde bulunan kumandanından teslim teklifini getirmişti. Paşa, düşmana, Türklüğe ve kendisine yakışır şekilde mertçe bir karşılık verdi. Bu karşılıkta şöyle diyordu: “Bu ana kadar yapılan çarpışmaları askerlerimizin kahramanlığı ile hep biz kazandık. Ortada teslim olmamız için hiçbir sebep yoktur. Ayrıca askeri namusun gerekli kıldığı hareket de henüz yapılmamıştır. Onun için düşmana teslim
olmaktansa, vatan, din, devlet ve millet uğrunda kanlarımızı seve seve akıtmaya hazırız”.
Günler geçiyor, Moskoflar bir basan kazanamıyor, lakin Pilevne kahramanlarının yiyecekleri yavaş yavaş azalıyordu. İkinci teşrinle birlikte havalar da soğumaya başladığından, elbiseleri sağlam olmayan Türk erleri bir de soğukla savaşmak zorunda kalıyorlardı. Sonunda düşmanlar arasına yiyecek kıtlığı da katılınca Pilevne ordusunun durumu çok güçleşti. Ekmek iyice azalmıştı. Et ihtiyaçları da ordunun elinde bulunan öküzlerle gideriliyordu. Bu hayvanların sayısı az değildi, ama onlar da açlıktan çok kınlıyorlardı.
İkinci teşrinin ortası geldiği zaman, ordunun on beş günlük kadar bir yiyeceği kalmıştı Durum pek kötü idi. Doktorların elinde hastaların yaralarını sarmak için sargı bile bulunmuyor, bu yüzden her gün ölüm vakaları oluyordu. Düşman da propaganda ile Türk ordusunun maneviyatını sarsmaya uğraşıyordu, fakat ordunun kahraman paşasına bağı candan ve manevî gücü yerinde idi.
Düşmanın aylarca uğraştığı halde alt edemediği Pilevne ordusu, açlığın ve soğuğun önünde yenilmeye mahkûm gözüküyordu. Bütün dünyanın gözünü Pilevne’ye dikmiş olduğu bu sıralarda, Osman Paşa tüm ve tugay kumandanlarını telle karargâhına çağırdı. Paşa’nın çadırında bir savaş kurultayı yapıldı. Kahraman Paşa, durumu arkadaşlarının gözlerinin önünde açıkça koydu. İki şarttan birini kabul edeceklerdi: Ya yiyecek sona erinceye kadar dayanıp sonunda teslim olmak, yahut askerî şerefin gerekli kıldığı son çareye baş vurup bir çıkış denemesinde bulunmak… Bu iki şart üzerinde konuşuldu.
Gazi Paşa, çıkış fikrinde idi. İleri gelenlerin çoğu da bu fikri kabul edince, Moskoflara karşı son kozun oynanması karar altına alındı.
İki tümene ayrılan ordu 27 ikinci teşrin gecesi yürüyüşe geçti. Birinci tümen Gazi Paşa’nın buyruğunda idi.
Ertesi sabahın çok erken saatlerinde, düşman topçusunun dakikadan dakikaya artan ateşi altında, Pilevne kahramanları ileri atıldılar. Kahraman Gazi Paşa, askerlerinin maneviyatını arttırmak için ilerde bulunuyordu. Ordu yavaş sesle tekbir getirerek yol almakta idi. Düşmanın şiddetli ateşine rağmen az zamanda çok yüründü. Fakat Moskofların her an artan ateşi, Türk ordusuna kayıplar verdiğinden, yürüyüş bir aralık biraz duraklar gibi oldu. Osman Paşa’nın yeni bir hamlesi bu duraklamayı önledi.
Moskoflar bütün toplarını Türkler’e çevirmişler, Pilevne kahramanlarının üzerine cehennem alevleri kusuyorlardı. Fakat Gazi Paşa’nın ordusu yine ilerliyordu. Düşenler arttıkça tekbir sesleri yükselmekte idi. O kadar ateş altında tekbir sesleri, sonunda Moskofların manevi gücünü sıfıra indirdi. Gazi Paşa ve ordusu ilerliyordu. Düşmanın birinci savaş hattına az bir yol kalmıştı. Moskoflarda kaçma istekleri gözüküyordu. Pilevne ordusu buna imkân bırakmayan bir hızla saldırdı. Mert bir süngü saldırışı Rusları bu hattan söküp attı. Moskof siperlerine o kadar çabuk girilmişti ki, düşman ancak bir topunu kaçırabilmişti.
Bu ilk zaferi ikinci bir kahramanlık beklemekte idi. Çünkü ele geçirilen birinci hattın bin adım kadar ötesinde ikinci bir hat daha vardı ki onun da hemen alınması gerekti. Paşa, buyruğundaki tümenin dört taburunu düşmana saldırtarak bunu da yaptı. Moskoflar iki hatlarını da Türkler’e kaptırmış bulunuyorlardı.
İkinci hattın zaptından sonra zafer ibresi düşmanlara doğru dönmeye başladı. Çünkü iki hattı ele geçirirken büyük kayba uğrayan ve subaylarının çoğunu şehit veren Türk ordusunun karşısına düşman her an artan bir kuvvetle dikilmeye başlamıştı. Moskofların asker üstünlüğü bire dört, top üstünlükleri bire ondu. Pilevne kahramanları düşmanın cehennem ateşine karşı durabilmek için insan gücünün üstünde bir gayret gösteriyorlardı. Tüm birlikleri verdikleri büyük kayıplardan dolayı birbirlerine yardım edemez hale gelmişlerdi. Ancak kendilerine karşı yürüyen düşmanla boğuşuyorlardı.
Moskoflar ise Romenlerin taze kuvvetlerinden bile büyük yardım görüyorlardı. Ayrıca savaşın aldığı büyük önemden dolayı kavga alanına kadar gelen çar, hasta kuvvetlerini de ateşe sürmüştü.
Türk birliklerinden bazıları, düşmanını dayanılmaz ateşine uzun zaman göğüs gerdikten sonra, bir an geldi ki yerlerini bırakmak zorunda kaldılar. Bunların geri çekilmesi üzerine Gazi Paşa, bütün tümeni birinci hatta almaya mecbur oldu. Düşmanını şiddetli saldırışı durmamıştı. Moskoflar ikinci hatta da aynı üstün kuvvetlerle yükleniyorlardı.
Pilevne kahramanları, subayları ve erleri ile birlikle az rastlanır bir yiğitlikle çarpışıyorlardı. Bu kahramanlar alayının kahraman başı olan Gazi Osman Paşa da erlerinden geri kalmak istemedi. Düşmanın göz açtırmayan ateşi altında çırpınan ordusunun manevi gücünü arttırmak için, o da kılıcını sıyırıp erlerinin arasına karıştı. Koca Gazi, genç yiğitler gibi vuruşuyordu, bu canlı kahramanlık levhası, kahpe bir kurşunun Osman Paşa’nın bacağına girdiği ana kadar devam etti. Koca kahraman yaralanmıştı. Bu hal ordunun manevî gücünü epeyce kırdı. Her taraftan çekiliş başladı. Bu sırada ikinci tümenin gösterdiği kahramanlıklar da sonucu değiştirmedi. Pilevne kahramanları, beş aydır destanını
yazmaya uğraştıkları kasabaya doğru çekiliyorlardı. Artık yapılacak birşey kalmamıştı. Askerliğin gerekli kıldığı son teşebbüs yapılmış, ama talih güler yüz göstermemişti. Tugay ve tümen kumandanlarının da başvurmaları üzerine teslim olunmaya karar verildi.
Gazi Paşa “ateş kes!” buyruğunu ağlayarak verdi. Moskoflar şartsız teslim istiyorlardı. Yapılacak başka bir şey kalmadığından bu da kabul olundu. Yüz elli gün zaferden zafere koşmuş olan Pilevne ordusunun sonu, işte bu dehşetli fakat şanlı facia oldu.
Savaş alanına kadar gelmiş olan çar, Pilevne kahramanını kabul etti. Bu kadar büyük bir kahramanın kılıçsız gezmesinin yakışıksız olacağını düşünerek, Paşa’nın kılıcını verdi. Çarın yanına iki adamının yardımı ile girmiş olan yaralı kahraman, oradan şanlı kılıcına sahip olarak çıkmıştı.
Tarihte, hele Türk tarihinde namlı askerler çoktur. Bunların kimi büyük meydan savaşları kazanmış, kimi alınmaz kaleleri yıkmış, bazıları şanlı müdafaalarla düşmanlarını ezmiş kimselerdir. Az bir kuvvetle üstün düşman ordularını yenen, orduları ile birlikte toprağa düşen kahramanlar da vardır. Fakat tarihte düşmanına yenildiği halde zafer ve şan kazanmış erler azdır. Gazi Osman Paşa, bu erlerden birisi olarak yakın çağlar tarihimizi süslemektedir. En vahşi kalplerde bile saygı duygusunu uyandırması, onun ululuğunu ve kahramanlığını göstermeğe yeter.