Kütüphanecileri Zaman Zaman Ümitsizliğe Düşüren Gerçekler
1- On, on beş sene öncesine göre Türk kütüphaneciliğinde ve ancak bir kısım Türk kütüphanelerinde hissedilir, gözle görülür bir gelişme kaydedilmiştir.
2- Fakat Türk kütüphanelerinin tamamı – garp memleketlerinin kütüphaneleriyle mukayese edilirlerse – nadir istisnalarıyla, geri ve iptidaidirler.
3- Kütüphanelerimiz, memleketin fikir hayatında ve sosyal hayatında henüz rol ve tesir sahibi değildirler. Çoğunun varlıklarıyla yoklukları münevverlerin ve devlet adamlarının indinde aşağı yukarı müsavi haldedir.
4- Yine devlet adamlarının çoğunun nazarında ve en acısı, maarif vekillerinin ve umumi maarif siyasetini tanzim ve idare ile mükellef ve vazifeli bulunanların pek çoğunun indinde kütüphane; ehemmiyetli, üzerinde durulması, emek verilmesi gereken bir müessese değildir.
Kütüphaneyi en iyi bilmeleri, bu müessesenin ilim hayatında ve büyük kitlelerin, yetişkinlerin eğitimindeki önemini takdir etmeleri gereken maarifçilerin maalesef büyük çoğunluğu, bu müesseseyi hala talebelerin iptidaine çalışmaları için kurulmuş bir yer telakki etmekten ileri gidemeyen iptidai bir zihniyet içindedirler. Böyle görmüşlerdir, böyle bilmektedirler. Mesela, Milli Kütüphane kurulurken, bu konuda teşebbüslere girişilmişken, bir maarif müsteşarı “Ankara’da bu kadar kütüphane varken yeni bir kütüphaneye lüzum var?” diyebilmiştir. Halbuki – şimdi olduğu gibi – tarihlerde de Ankara’da kütüphane sayısı çok azdı ve mevcutlar ihtiyacı gidermekten uzaktı.
5- Maarif ileri gelenlerinin kütüphane mevzuundaki bu bilgisizliklerine ve lakaydilerine ilaveten; kanunlar icabı, usuller icabı, kütüphanelerinin idari, ve mali işleriyle zaruri olarak ilgili bulunan, maarifçiler dışındaki diğer idareciler ve bahusus maliyeciler – pek ender istisnalar hariç, kütüphane mevzuunda bilgi bakımından adeta sıfır halindedirler. Çektikleri hudutsuz müşkülat ve anlayışsızlıklar karşısında kütüphaneciler zaman zaman ve haklı olarak “Ömürlerinde bir kütüphaneye girmemiş olan bu insanlardan ne beklenir?” demekte ve büsbütün ümitsizliğe düşmektedirler. Çünkü işi yürütmeğe imkan kalmamaktadır.
Kütüphanecilik kalkınması mevzuunda, devlet idaresi tutumu bakımından 30 sene önceki zihniyette veya ruh haletinde esaslı bir değişiklik olmamıştır. 30 sene önce (1935) bir Türk terbiyecisinin, Muallim M. Cevdet merhumun (M. Cevdet İnançap), Devlet arşivinden Bulgarlara hurda kağıt diye satılan çok mühim vesikalar için kıyameti koparan ve zamanın Başvekiline hitaben bir açık mektup neşreden değerli insanlardır.) söylediği şu sözler bugün için de aynen caridir: “…Kütüphanecilik gibi, hocalığın çok üstünde olan ve çünkü tarihçileri, edebiyatçıları, felsefecileri, fencileri ve binaenaleyh hocaları yetiştirecek en birinci vasıta olan kütüphanelerimize bir ilk mektep haysiyeti kadar haysiyet verilmedikçe ne türlü metottan bahsedilirse edilsin, hüküm üç gündür”.
Bunu söyleyen insan, bir maarifçidir, bir terbiyecidir ve hepsinden evvel bir hocadır, mükemmel, kamil, geniş ihatası olan, faziletli ve vatanperver bir öğretmendir. Bu sözlerin sarf edilmesinden beş on sene sonra, memleketin mukadderatında söz sahibi, iktidar sahibi bir vekaletin (maarif değil) resmi bir yazısında şu cümle pervasızca sarfedilebilmiştir: “…Kütüphanecilik gibi basit bir hizmet için mektep açılmasının manası anlaşılamamıştır”.
Çünkü, bu satırı kaleme alan müdür, buna parafını koyan umum müdür, buna imzasını atan zamanın vekili, bunların hepsi, ömürlerinde gerçek manada bir kütüphane görmemişlerdir veya en fazlası, iptidai bir okul veya cami kütüphanesinde ara sıra ders çalışmışlardır. Modern kütüphanelerin varlıklarıyla yoklukları hakkında hiçbir fikirleri yoktur. “Kütüphanecilik gibi basit bir hizmet için mektep açılmasının manası anlaşılamamıştır” cümlesinin yazıldığı tarihlerde Amerika’da 20’den fazla üniversitede mevcut kütüphanecilik kürsüleri, fakülteleri, Avrupa’da yüksek okullar hummalı şekilde kütüphaneci yetiştirmekle meşguldüler. Bizim mesleğimizin talihsizliği buradadır ve bu talihsizliği doğuran sebepleri ortadan kaldırmak bir türlü mümkün olmamaktadır.
“Kütüphane, Üniversitenin Kalbidir”, Fakat Bizde?
Şu meşhur söz, dünyanın her tarafında bilinmekte ve söylenmektedir: “Kütüphane, üniversitenin kalbidir”. Fakat bu hükme, bu gerçeğe önem ve kıymet veren üniversite idarecilerimizin, üniversite hocalarımızın sayısı parmakla gösterilecek kadar azdır. Şuna samimiyetle inanmaktayız: Üniversitelerinin, enstitülerinin iyi, zengin, modern kütüphanelerine sahip olmasını istemeyecek hoca tasavvur edilemez. Fakat bu konuda insiyatife, mücadeleye, himmete hemen hemen kimse yanaşmamaktadır. Halbuki meselenin hocaların topu tarafından, bir arada, şiddet ve ısrarla ele alınması gerekmektedir. Kütüphane davasını üniversitelerimiz birinci mesele haline getirmelidirler. Kütüphanesiz, veya modern kütüphanelerden mahrum üniversite tasavvur edilemez. Bu, kendi kendimizi aldatmak, üniversite fikrine ihanet etmek olur.
Bazı üniversitelerimizde ve bazı fakültelerimizde bu konuda iyi, hatta mükemmel işler yapılmıştır. (Bunların ileriki paragraflarda sayacağız), fakat umumiyetle kütüphane konusunda üniversitelerimizin büyük ihmalleri ve günahları vardır. Üniversitelerimizin başına geçenlerin çoğu, kütüphane işlerine ehemmiyet vermemişler, statükoyu muhafaza suretiyle kütüphanesiz olarak veya iptidai (lukara) kütüphanelerle üniversite vazifelerinin (gerçek vazifelerin) yerine getirilebileceğini, Türkiye ve bahusus üniversite muhitlerinde etüt ve araştırma hayatının başlayabileceğini, milletlerarası ölçüde alimler yetişebileceğini, üniversite mezunlarının muayyen ders kitaplarını iyi ezberlemiş bir nevi meslek adamları olmaktan kurtarılacağını zannetmişlerdir. Hocalar arasında maalesef kütüphanecilik kalkınmasına hiç kıymet vermeyenler de çıkmıştır. Mesela Ankara Üniversitesinde evvela bir kütüphanecilik kursu, sonra enstitüsü kurulmasına, bu suretle kütüphaneci yetiştirilmesine teşebbüs edildiği tarihlerde, “Kütüphanecilik alelade bir teknik işidir, bunun üniversitede tedrisinin yeri ve manası yoktur” diyenler olmuştur. Fakat aklı selim selim daima galebe çalmıştır.
Üniversitelerimizin kütüphane konusundaki tutumlarına ve bahusus şimdiye kadar yapılan iyi işlere ve en mühimi, neler yapılması gerektiğine dair düşüncelerimize tekrar dönmek üzere şimdi, memleket kütüphaneciliğinde son 15-20 sene zarfında kaydedilen gelişmeleri sıralayalım:
Kütüphaneciliğimizde Son Zamanlarda Yapılan İyi İşler, Kaydedilen Gelişmeler
Şunu tereddütsüz ifade edebiliriz ki: 15-20 sene öncesine göre Türk kütüphaneciliğinde çok ileri adımlar atılmış, kıymetli eserler verilmiştir. Fakat yapılanların yanında yapılamayanlar dağ gibi durmaktadır. Türk kütüphaneleri ve Türk kütüphaneciliği devletten ve meslek adamlarından büyük himmetler beklemektedir. Şimdi evvela yapılabilenleri sayalım:
a) 15 sene önce Türkiye’nin gerçek manada bir Milli Kütüphanesi yoktu. Bugün bir mevcudiyet haline gelmiş bir Milli Kütüphanemiz vardır.
b) 1934’ten önce bir Derleme Kanunumuz ve bir Milli Bibliyografyamız mevcut değildi. Basılan her türlü eserlerin neler olduğu tespit edilmiyor, bu eserler kütüphanelerde toplanmıyor, adeta unutuluyordu. Şimdi bir Basma Yazı ve Resimleri Derleme Teşkilatımız, Milli Kütüphane bünyesi içinde Avrupai anlamda bir Bibliyografya Enstitümüz, Derleme eserlerini toplayan beş kütüphanemiz mevcuttur. Yani bu meseleler halledilmiş, yoluna konulmuştur. Bibliyografya Enstitümüz, birçok Avrupa memleketinde bile eşi olmayan bir teşekkül halinde aynı zamanda Türk kütüphanelerinin istihbarat merkezi vazifesini görmektedir.
c) 15-20 sene önce kütüphanelerimizde mikrofilm ve fotokopi tekniği bilinmeyen şeylerdi. Şimdi modern kütüphaneciliğin bu buluşları Türk kütüphanelerinde büyük ölçüde tatbik edilmektedir. (Ankara’da Milli Kütüphanenin, İstanbul’da Süleymaniye Kütüphanesi’nin mikrofilm tesisleri Avrupa kütüphanelerinden birçoğunu kıskandıracak ölçüde ve mükemmeliyettedir. Süleymaniye Kütüphanesinin ayrıca bir mükemmel kitap restorasyonu kısmı da mevcuttur).
ç) 15-20 sene öncesinin (Hafız-ı Kütüp) tipi ortadan kaybolmak üzeredir. Bunun yerini –henüz her yerde olmasa da- yüksek tahsilli. Avrupa görmüş, çoğu yabancı dil bilir, mesleğe nefsini vakfetmiş yeni bir kütüphaneci nesli almaktadır. Kütüphanelerin ancak bu tip kütüphanecilerle ıslah edilebileceğine her tarafta kanaat uyanmıştır. Her tarafta bu tip kütüphaneciler aranmaktadır. Bu evsaftaki gerçek kütüphaneciler değer kazanmıştır.
d) On altı seneden beri Türkiye’de kütüphanecilerin mesleki bir teşekkülü mevcuttur: Türk Kütüphaneciler Derneği. Memleketin birçok yerlerinde şubeleri olan bu Dernek, adı var, kendisi ortada yok birçok mesleki teşekküller den çok daha fazla faaliyet göstermektedir.
e) On üç seneden beri Türkiye’de, kütüphanecilerin, ilmi ve mesleki karakterde bir dergileri muntazaman neşrolunmaktadır. Kırk yıllık, elli yıllık meslek teşekküllerinden çoğunun böyle bir neşir organına sahip olmadıkları düşünülürse himmetin derecesi anlaşılır.
f) Milli Kütüphanenin kurulmasından başka Türkiye’nin belli başlı kültür merkezlerinde bir kısım kütüphanelerin havası, manzarası, çalışma tarzları külliyen değişmiş, bunlar bizi hiçbir zaman utandırmayacak modern müesseseler haline gelmiştir. Hiç şüphesiz, eksikleri ve kusurları vardır. Fakat günah kütüphanecilerin değil, kütüphanelere gereken kıymet vermesini bilmeyenlerindir. Keza üniversitelerimizin bir kısmında da kütüphaneler, bütün eksik ve kusurlarına rağmen, yepyeni bir manzara almışlardır. Bunlar ümit verici ve sevindirici hadiselerdir.
g) 15-20 sene önce, Türkiye’de kütüphaneci yetiştiren tek bir müessese yoktu. Kütüphaneciliğin bir ilim ve ihtisas işi olduğunun (topu topu üç dört kişi hariç) hiç kimse farkında değildi. Hüdayi nabit yetişmiş, meraklı, fakat pek az sayıda kuvvetli (fakat eski devre göre kuvvetli, daha çok hafıza ile çalışan) hafız-ı kütüplerin yanında, hiçbir işte muvaffak olamamış, fakat merhameten ve (ekmeğinden olmasın) düşüncesiyle son melce olarak kütüphanelere verilmiş, yalnız maaş almağa memur, aciz ve zavallı kütüphane memurları vardı. Şimdi durum –tam olmasa da- çok değişmiştir. İyi yetişmiş kütüphaneci, her yerde aranan, kıymeti bilinen bir meslek adamı haline gelmiştir. Şimdi yüksek kademedeki idarecilere düşen bütün hüner, kütüphanecilerimize bu tip meslek adamlarını kazandırabilmektir. Yine hiç şüphesiz, bütün kütüphanelerimizdekilerin bu evsafta yetiştirilmiş meslek adamları olduğunu veya kısa bir zamanda olabileceklerini iddia etmek gülünç olur, safdillik olur. Bütün mesele, kütüphanelere intisap edenlerin kendi kendilerini yetiştirmeleri, bu işi sevmeleri, mesleğe bağlanmaları, kütüphanedeki işlerini benimsemeleridir. Bu konuda mektepten yetişmiş veya kendi kendilerini mükemmel yetiştirmiş idarecilerin bu insanları mesleğe kazandırmaları şarttır, elzemdir.
Kütüphaneci yetiştirmek için Ankara Üniversitesinde çok rağbet gören, az sayıda da olsa her yıl mezunlar veren 4 yıllık bir Kütüphanecilik Kürsümüz mevcuttur. Bunun bir eşi İstanbul Üniversitesinde de kurulmuştur, birkaç ay sonra tedrisata başlayacaktır. Her iki kürsü için Amerika’dan ve Avrupa’dan profesörler gelmiştir ve gelmektedir. Bir taraftan da yerli, değerli öğretim elemanları yetişmektedir. Fakat bu kürsüler, memleketin kütüphaneci ihtiyacını birden bire gideremez. Bugün Türkiye’nin her çeşit kütüphaneleri için iyi yetişmiş en aşağı 900-1000 kütüphaneciye ihtiyacı vardır. Daha uzun seneler kütüphanelerin, kendi bünyeleri içinde, meslek adamları yetiştirmeleri şarttır.
Kütüphanecilik kürsülerinin dışında her sene memleketin muhtelif köşelerinde tertibedilen kısa süreli mesleki kursların da hiç şüphesiz, mevcut personeli yetiştirme bakımından, büyük faydaları vardır. Ayrıca Devlet hesabına yabancı memleketler burslarıyla bu maksat için dışarıya giden ve bizim hesabımıza göre topu birden kırkı bulan genç kütüphaneci neslinin de Türk kütüphaneciliğini kalkınmasında büyük ve hayırlı tesirleri olmuştur ve olacaktır.
h) Eksikleri ve kusurları olsa da, şimdilik gerçek manada mükemmel kütüphaneler sayılmasa da son 15-20 yıl içinde memleketin her tarafında birçok yeni kütüphane kurulmuş, kütüphane sayısı çok artmıştır. Bunların içerisinde çocuk kütüphanesi, evlere ödünç kitap verme servisi, halk kütüphanesi, gezici kütüphane gibi 10-15 sene önce hiç bilinmeyen tipteki kütüphaneler ekseriyeti teşkil etmektedir.
ı) 15-20 sene öncesiyle mukayese edilemeyecek ölçüde Türkiye’de son zamanlarda kütüphanecilik mesleği v bibliyografya ile ilgili pek çok eser ve makale yayımlanmış ve bunlar yeni kütüphaneci neslinin yetişmesinde hudutsuz faydalar sağlamışlardır.
i) İstanbul kütüphanelerinin muazzam zenginlikteki yazma hazinelerinin katalogları neşredilmiştir. Buna devam edilmektedir. Manasız düşüncelerle gizli, kapaklı tutulan yazmalarımız, geniş bir toleransla dünya ilim aleminin istifadesine arz edilmiştir.
j) Modern kütüphane binaları yapılması teşebbüslerine girilmiş, tektük de olsa bu teşebbüsler ilk eserlerini vermiş, Türkiye’de ilk defa olarak İstanbul Üniversitesi, kendi merkez kütüphanesi için büyük bir proje müsabakası açmış, bunu başarıyla neticelendirmiştir.
k) Son 10-15 yıl sene içerisinde ve ilk defa olarak, Türk kütüphanecileri, enternasyonal meslek kongre ve toplantılarına davet edilmişler, katılmışlar, buralarda mevcudiyet ve başarı göstermişlerdir. Daha önceki zamanların hafız-ı kötüplü Türk kütüphaneciliği için bir hayaldi.
Yukarıdaki maddelerde sayılan hizmetler ve başarılarla Türk kütüphanecileri, haklı olarak iftihar edebilirler. Fakat yapılanların yanında yapılmayanların hacmi maalesef dağ gibi yükselmektedir. Bunun günahı da kütüphanecileri emirleri altında tutan devlet adamlarına terettüp etmektedir.
Türkiye’de ilmin kalkınması, gerçek manada ilim adamlarının yetişmesi, gerçek manada araştırma hayatının başlaması, ilmi buluşların değer ve önem kazanması, milletlerarası ilim adamlarına malikiyetimiz, üniversitelerimizden bir kısmının meslek okulları halinden çıkarak araştırma faaliyetlerine girişmesi, yani hakiki ve esas vazifelerini yapmaları, üniversite tahsilinin ezbercilikten kurtarılması; ayrıca ve çok mühim olarak, yüzde ancak kırkı (o da rivayet halinde) okuma yazma bilen, yüzde altmışı karacahil bırakılan halkımızın okuma-yazmanın nimetlerinden faydalanması, daha başka bir deyimle mektepçiliğe paralel olarak yürütülecek halk eğitimiyle aziz milletimizin bugünkü düşkün halinden kurtarılması için kitaba ve kütüphaneye çok ehemmiyet vermemiz lazımdır, lazım değil elzemdir. Bu hizmetleri devlet adamlarının ve bahusus maarif vekillerinin birinci plana almaları vatanperverlikleri iktızasdır. Bunun zamanı çoktan gelmiş ve geçmiştir. Yalnız mektepçilikle Türkiye’nin ve Türk milletinin kalkınması mümkün değildir.
Bir önceki paragrafta, kütüphanecilik mevzuunda son 15-20 yılda yapılan iyi işler, erişilen başarılar hülasa edilmiştir. Fakat bunlar Türk kütüphanecilerinin, Türk kütüphane idarecilerinin, kütüphane müdürlerinin tamamen şahsi gayretleriyle gerçekleşmiştir. Ali makamlardan, maarif vekillerinden, maarif erkanından emir, direktif almadan; hatta zaman zaman bu zevattan müşkülat görerek, sıkıntı çekerek Türk kütüphanecileri, birçok mühim hizmetleri kendi kendilerine başarmışlardır. Bu mevzularda nerede iftihar edilecek ne varsa, ne görülürse hemen hemen hepsi şahsi himmetlerin mahsulüdür. Bazı maarif vekilleri, kütüphanecilere yardım etmişlerdir, hiç olmazsa müşkülat çıkarmamışlar, güçlüklerin yenilmesi konusunda yardım ellerini uzatmışlar, teşviklerde bulunmuşlardır. Tanrının rahmetine kavuşan bir iki vekilin alakası daha büyük olmuştur. Bunları unutmamıza imkan yoktur. Kendilerini hep rahmetle anarız. Fakat son 10-15 seninin tarihinde kütüphaneler içim lüzumlu tahsisat ve imkanlar devletten, devlet adamlarından, hele Maarif Vekaleti ve erkanından adeta (arslan ağzından et koparılması gibi) güçlükle, kahrola ola koparılmış, her şey bin bir mücadele ile gerçekleştirilmiştir. Kütüphanelerin kalkınmasına, memleketin modern kütüphanelere kavuşmasına aldıran hemen hemen çıkmamıştır. Bu hizmetler fuzuli telakki edilmiştir. Maarif yalnız okuldan, öğretimden ibaret olduğu fikri Milli Eğitim Bakanlığında o derece hakim bir fikirdir ki ne kütüphanelere, ne müzelere, ne güzel sanatlara aldıran yoktur. Halbuki yalnız kütüphanecilik kalkınması, yukarda saydığımız sebeplerden dolayı tek başına, ilk öğretim yahut orta öğretim problemleri derecesinde himmet, alaka, himaye bekleyen bir memleket problemidir.
Kütüphanecilik Kalkınmasında Milli Eğitim Bakanlığına Düşen Hizmetler
Bütçe, alaka ve himmet bakımından kütüphaneler ilk öğretim, orta öğretim, mesleki öğretim… gibi birinci plana alınmalıdır. Kütüphaneler ve kütüphanecilik üvey evlat muamelesi görmemelidir. Şahsen bizim de çok arzuladığımız bir Kültür Bakanlığı kurulmadan (bunun ne zaman kurulacağını Tanrı bilir) bu işe maarif çevresinde el konulması lazımdır. Bu sahada neler yapılması gerektiğini ihtisas erbabı birkaç yıl önce müdellel raporlar halinde hazırlamışlar, kanun metinlerini tespit etmişlerdir. Bu raporlar ve metinler nerede uyutuluyorsa bunlar bir an önce ele alınmalıdır.
Şunun iyice bilinmesi lazım ki: Türk kütüphanelerinin büyük çoğunluğu, ilkokul öğrencilerinin resimli çocuk macera dergilerini karıştırdıkları; ortaokul, lise, hatta yüksek okullar talebelerinin derslerine çalıştıkları, birkaç emeklinin öteberi okuyup vakit geçirmeğe geldiği, hülasa silik, şahsiyetsiz, bugünün modern kütüphane mefhumundan uzak müesseseler olarak kaldıkları müddetçe Türkiye’de hakiki ilim ve araştırma hayatının başlaması mümkün değildir. İlim adamlarına, yalnız neşriyata değil, bütün ilimlere ve ihtisas alanlarına ait dünyanın en yeni buluşlarını sunacak literatürle teçhiz edilmemiş kütüphanelerle Türkiye daha kırk yıl, geri memleket olarak kalmağa mahkumdur. Bu gerçeği evvela sorumlu maarif idarecilerinin bilmesi şarttır.
Bir noktaya daha dikkati çekmek isteriz: Milli Eğitim Bakanlığı yıllık bütçelerinde kütüphanelere verilen ödenekler gülünçtür. Bu ödeneklerin tamamı medeni memleketlerde bir tek şehir veya üniversite kütüphanesine verilir, bizde aynı tahsisat yüzlerce kütüphaneye taksim edilir. Kütüphane ödeneklerini, okullardan bile icabında keserek, arttırmak lazımdır. İyi bir kütüphane, unutulmamalıdır ki birkaç lisenin ve sekiz on orta okulun göreceği hizmetlerden çok daha mühim hizmetler ifa edebilir.
Kütüphanecilik Kalkınmasında Üniversitelerimize Düşen Hizmetler
Bazı üniversitelerimizin pek mahdut bazı fakülte ve enstitüleri hariç tutulursa umumiyetle üniversite kütüphanelerimizin hali feci ve yürekler acısıdır. Kütüphane işlerine bu kadar az önem veren üniversitelerimizin kendilerine düşen esas vazifelerini, yani ilmi araştırmaları nasıl yapabildikleri veya yapabilecekleri sorusuna cevap vermek mümkün değildir. Başta da zikrettiğimiz gibi, batı ilim aleminde bir mütearife vardır: “Kütüphane, üniversitenin kalbidir” derler. Bizim üniversitemiz adeta kalpsiz olarak mevcudiyetlerini idame ettirmeğe çalışmaktadırlar.
Maarifte olduğu gibi kütüphane işleri, üniversitelerimizde de gerekli alakayı ve himayeyi toplu halde bulamamıştır. Kütüphane bakımından az çok bir mevcudiyet gösteren veya göstermeğe çalışan bazı üniversitelerde ve fakültelerde bu konudaki bütün faaliyetler ve başarılar, kütüphanenin tek bir hocanın şahsi gayretiyle meydana gelmiştir. İyi kütüphaneleri herkes istemektedir. Fakat gayret gösteren çıkmamaktadır. Üniversite kütüphanelerini taazzuv ettirmek, geliştirmek mevzuu Üniversitelerarası Kurulun, Senatoları, Fakülte Genel Kurullarının müşterek ve hayati konusu olmamıştır. Bu şeraitte, bir kısım üniversitelerimizin durumu, hocaların ders kitaplarını veya teksir edilmiş notlarını ezberleyen binlerce gencin toplandığı meslek okullarından farksız kalmakta berdevamdır. En fenası, üniversitelerimiz, kendi talebelerine, geç saatlere kadar açık tutulan, öğle paydosu yapmayan, disiplinli, sıcak ve iyi havalanmış, içlerinde bütün müracaat ve ders kitapları bol bol bulunan rahat çalışma yerleri (talebe kütüphaneleri) hazırlama işine bile yanaşmamaktadırlar. Bu sebeple bazı üniversitelerimizin bu konudaki bütün yükleri, birer üniversite talebe kütüphanesi olmayan, başka maksatlarla kurulan ve geliştirilmesine çalışılan Ankara’daki Milli Kütüphanenin, İstanbul’da Bayazit Devlet Kütüphanesinin sırtına yüklenmiştir.
Üniversitelerimizin kütüphane mevzuunu hemen ve acilen ele almaları, bu hizmetle ciddi surette meşgul olmaları zamanı gelmiştir. Yapılacak en iyi iş üniversite idarecilerinin, kütüphanecileri de aralarına alarak, bundan yüksünmeyerek meseleleri bir an önce görüşmeleri, kati kararlara varmaları ve bu kararları mutlaka tatbik etmeleridir.
Üniversitelerimizin Kütüphane Mevzuundaki İyi Hizmetleri ve Faaliyetleri
Bunları da anmak biz kütüphaneciler için bir vazifedir ve kadirşinaslık olur:
a) Türkiye’de üniversiteler çevresinde ilk kütüphanecilik kursunu kurmak, sonra bunu bir Enstitü ve bilahara bir kürsü haline getirmek şerefi Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih – Coğrafya Fakültesine aittir. Bu kürsüden şimdiye kadar değerli meslek adamları yetişmiştir. Fakültenin en çok talebesi olan, yani en çok rağbet gören kürsülerinden biri budur. Gönül, aynı Fakültenin kendi kütüphaneleri için de bu ölçüde himmet göstermesini beklemektedir.
b) Türkiye’de üniversiteler çevresinde ikinci kütüphanecilik kürsüsünü kurmak şerefi İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesine nasip olmuştur. Bazı formaliteler yüzünden bu ikinci kürsü tedrisata ancak 1964-65 öğretim yılı başında başlayabilecektir. Bu konuda bütün resmi muameleler ikmal edilmiştir.
c) İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, sayıları 20’yi bulan kendi enstitü ve seminer kütüphanecileri için bir yıllık bir kurs açmağı düşünen ve tatbik eden ilk üniversite teşekkülümüz olmuştur.
ç) Yine İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, muhtemelen, Türkiye’deki bütün fakülte kütüphanelerinin gerek yer, gerek teşkilat ve gerekse koleksiyonlar ve çalışma tekniği bakımından en mükemmeli olacağında şüphe etmediğimiz bir kütüphanenin kurulması ve gelişmesi için elinden gelen her şeyi yapmaktadır.
d) İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü, Bayazıt’ta abidevi mahiyet ve değerde büyük bir Üniversite Merkez Kütüphanesi binası inşası için, muazzam masrafları göze alarak Türk mimarları arasında bir proje yarışması açmış, bu müsabaka başarıyla sona ermiştir. İstimlakler başlamış bulunmaktadır. İstanbul Üniversitesinin çok büyük bir eksiğini giderecek bu modern binanın kütüphane problemlerini kökünden halledeceğini zannediyoruz. Bu bina inşa edildiği gün, Türk kütüphaneciliği için de bir bayram olacaktır.
e) Ankara’da yeni kurulan Hacettepe Tıp Fakültesi, kütüphane hizmetlerine son derece ehemmiyet veren bir müessesedir. Bu Fakültenin kütüphanesi, şimdiden Avrupai bir hüviyet almıştır. Bu kütüphanenin, Amerika’da olduğu gibi bir Tıp Milli Kütüphanesi haline gelmesi çok yerinde olacaktır. Buna şiddetle ihtiyaç vardır.
f) Ankara’daki Orta Doğu Teknik Üniversitesi de kütüphane hizmetlerine, modern kütüphane fikrine çok önem veren bir teşekküldür. Burada inşası kararlaştırılan kütüphane binası, burada şimdiden vücut bulan kütüphane, iftihar edebileceğimiz müesseselerdir. Yine bu üniversite önümüzdeki aylar için, kütüphane binaları konusunda bir sempozyum tertibini düşünmüş ve kararlaştırmıştır. Bu toplantını büyük faydalar sağlayacağı muhakkakdır.
Yukarıdaki maddelerde görüldüğü gibi bir kısım üniversitelerimizde modern kütüphane fikri büyük ölçüde revaçtadır. Fakat birçoğunda da bu hizmetler ikinci üçüncü planlarda kalmakta maalesef berdevamdır.
Okul Kütüphanelerimizin Acıklı Hali
Pek ender insanlar hariç, ortaokulların, liselerin, mesleki ve teknik okulların ve diğer orta dereceli okullarla yüksek okulların kütüphaneleri ve kütüphane hizmetleri gülünç ve acıklı haldedir. Lafzen her okulun bir kütüphanesi vardır. Fakat bunlar kütüphane değil; cansız, işlemeyen, fonksiyonu olmayan, gösterişten ibaret teşekküllerdir. Bunların çoğu, muhteviyatı tesadüfen oraya gelmiş, okul tedrisatiyle ve mektepçilikle alakası olmayan tozlu ve el değmemiş kitapları kilitli camekanlarda muhafaza edilen odalardır. Batı anlamındaki mektepçilikte, kütüphane okulun lazımı gayrı müfarıkıdır. İyi kütüphanesi olamayan okul tasavvur edilemez. Çocuklara daha okul sıralarında kitap ve okuma zevki aşılanmadığı takdirde yetişecek ancak ezberciler ve yarı aydınlar olur. Bunların sayısı da memlekette maalesef gittikçe artmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığının bu köklü meseleyi de ciddiyetle ele alması lazımdır.
Not: Bu yazı, ömrünü kütüphanecilik mesleğine vermiş bu mesleğin taalisyle memlekette büyük bir fikri ve sosyal kalkınma olabileceğine samimiyetle inanmış bir insanın kaleminden çıkmıştır. Tenkidler ve acı sözler şahısları muhatap tutmamaktadır. Derd, umumidir ve topluma aittir. Kütüphanecilik konusunda yeni dertleri ve ihmalleri değil, çok uzun zamanlardır devam eden lakaydiyi yermeğe çalıştık. İlgililer bizi mazur görsünler.