22 Nisan 1983 tarihinde bir Alman haber dergisi olan Stern, “son on yılın en önemli tarihi olayı” olduğunu iddia ettiği bir haberi duyurmak için uluslararası bir basın toplantısı düzenledi.
Derginin muhabirliğini yapan Gerd Heidemann, Adolf Hitler’in kişisel günlüğünü keşfettiklerini açıkladı.
60 cildi bulan bu devasa günlük serisi, Hitler’in iktidara gelmesinden önce, 1932’den başlıyor ve Hitler’in ölümünden kısa bir süre öncesinde, 1945’in Nisan ortasında bitiyordu.
Elbette, Stern’in bu duyurusu gündeme bomba gibi düştü.
Bir taraftan yayıncılar ve haber ajansları günlüğü yayınlama hakkını milyonlar ödeyip elde edebilmek için birbirleriyle yarıştılar. Bir taraftan gazeteciler, tarihçiler, II. Dünya Savaşı meraklıları… Günlüğün hangi ifşaları içerdiğini görebilmek için merakla beklemeye koyuldular ancak günlüklere şüpheyle yaklaşanlar da yok değildi.
Bir kısım araştırmacı bu günlüklerin sahte olduğunu düşünüyordu.
Nazi Almanya’sında geçimini kunduracılıkla sağlamaya çalışan bir aile düşünün. Baba ve anne Nazi partisi üyesi ve ailenin 6 çocuğu bulunuyor. Baba 1944’te öldürülünce, yoksulluk içerisinde yaşayan anne çocuklarını belirli bir süre yetimhaneye göndermek zorunda kalıyor.
Bu çocuklardan birisi Konrad Kujau. 1938’de doğan Konrad gençliğinin bir kısmını hırsızlık ve yankesicilik yüzünden hapiste geçirmiş. Adamın biyografisi, neredeyse sadece polis kayıtlarından oluşuyor. Mikrofon, sigara, kasa kasa konyak çalmış ve yakalanmış. Bir manavda çalışırken 4 kasa armut ve bir kasa elma çalmaktan yakalanmış. En son Stuttgart’ta çalıştığı barda işvereniyle kavgaya tutuştuğu için haliyle işten kovulmuş.
Bu sefer barda tanıştığı garson kız arkadaşı Edith ile birlikte, 1962’de Stuttgart yakınlarında ufak bir kasabada bir bar işletmeye başlamışlar.
Konrad burada sahte isim kullanmaya ve bara gelen insanlara geçmişi ile ilgili gerçek olmayan bilgiler anlatmaya başlamış.
İşletme önceleri biraz para kazanmış ama bir yıl sonra mali sıkıntılar artınca, burayı kapatmak zorunda kalarak, başka bir barda tekrar garsonluk yapmaya başlamış.
Burada ilk defa kendisine şöhret ve servet kazandıracak olan işe, yani sahteciliğe el atmış. 27 mark değerinde sahte yemek çeki hazırlamış ama bu sahteciliği kısa süre sonra anlaşılınca yakalanarak hapse atılmış.
Hapisten çıkınca, kız arkadaşıyla, ne yapalım diye düşünmüşler ve sonunda birlikte bir temizlik şirketi açmaya karar vermişler.
1968 yılına kadar, şirket pek fazla para kazanamamış. Konrad kimliği hakkında polise yanlış bilgi verdiği gerekçesiyle tutuklanıp, tekrar hapse girip çıkmış.
1970 yılında Konrad Doğu Almanya’da yaşayan ailesini ziyaret ettiği sırada, para kazanmak için daha iyi bir fikre kapılır.
Komünistlerin kontrolü altında bulunan Doğu Almanya’da, Nazi Döneminden kalma objelerin bulundurulması yasak olmasına rağmen, insanların bu eserleri, üniformaları, silah ve miğferleri, alay kupaları, resimler, rozetler, madalyalar, nadir belgeleri ve bunlara benzer pek çok objeyi gizleyerek hatıra olarak sakladığını fark eder.
Diğer taraftan, Almanya’nın diğer tarafında, Batı Almanya karaborsasında, koleksiyonluk değeri olan bu döneme ait eserlere yönelik çok güçlü bir talebin bulunduğunun da farkında.
Batı Alman Markı’nın Doğu Alman Markı’ndan beş kat daha değerli olması, bu tür objeleri çok düşük fiyattan alarak, yüksek fiyattan satmak işleri cazip hale getiriyordu.
Yanlış anlaşılmasın: bu iş tümüyle yasadışıydı. Doğu Alman hükümeti, devletin ‘kültürel mirasını’ korumak adına 1945’ten önce yapılmış objelerin ruhsatsız ihracatını yasaklayan bir yasa çıkarmıştı.
Birkaç sene içerisinde Kujau çiftinin kaçakçılık işi baya iyi çalışmaya başlıyor. Ekonomik durumları düzeliyor.
Bir süre sonra getirdikleri yüzlerce obje eve sığmamaya başlayınca, Konrad, zaten doğru düzgün müşterisi bulunmayan ve para da kazanamayan temizlik şirketinin dükkanını, her zamanki güvenilir müşterilerinin geceleri gezerek alışveriş yapabileceği bir mekana çeviriyor.
Müşterilerinin kim olduğunu tahmin edersiniz; askerler, polisler, hakimler, yüksek tabakadan insanlar, kısaca parası olanların bulunduğunu söylememe gerek yok. Konrad’ın ünü kulaktan kulağa artıyor ve sattığı ürünlere karşı talep gittikçe artıyor.
Konrad tabi kurnaz. Bir yandan kendisi sahte ürün üretmeye başlıyor. Bir yandan sattığı ürünlerin değerini arttıracak, sahte orjinallik belgeleri üretebileceğinin farkına varıyor.
Örneğin, sadece birkaç marka satabileceği basit bir Alman miğferini alıyor, içerisine Adolf Hitler’e atfen A ve H harfleri kazıyor. Yanına da bir not ekliyor:
“Bu miğferi Birinci Dünya Savaşında girdiğim ilk çatışma sırasında giydim. Bir düşman mermisi ceketimi delmişti. Bir şarapnel parçası bu miğferin tepesinden sekti. Hayatımı kurtarmış olabilir. Kesinlikle saklanmalı. Adolf Hitler.”
Böyle böyle sıradan ürünleri koleksiyon değeri yüksek ürünlere dönüşüyor. Bunu yaparken diğer Nazi askerlerinin imzasını taklit ederek ve yanına da böyle göz alıcı güzellikte kırmızı balmumu mührü vurunca, tahmin edersiniz ki, bu nesnelerin satış fiyatları gerçekten çok yükseliyor.
Konrad bunlarla da yetinmiyor. Himmler gibi, Göring gibi yüksek dereceli Nazilerin yazı ve imzalarını taklit ederek sahte mektuplar üretiyor.
Şimdi biraz düşündüğünüzde, dersiniz ki adam gerçekten iyi iş çıkarmış. Yüzlerce obje ve dokümanı orijinal diyerek satabildiğine göre, bu kopyalar iyi derecede gerçeğine yakın kalitede üretilmiş ama hiç alakası yok.
30’lu veya 40’lı yıllara ait kağıt türü kullanması gerekirken, o zamanlar var olmayan 80’lere ait modern bir kağıt türü kullanıyor. Kağıtları eskitmek için çay ve kahve içerisinde bekletiyor. Yazdığı mektupların içeriğinde pek çok anakronizm, gramer ve yazım yanlışları bulunuyor.
Afedersiniz. Başka bir sahtecilik konusunun mektuplarıyla karıştırdım.
Neyse, mektupların bu şekilde hatalar içermesinin pek de bir önemi yok. Çünkü Konrad müşterilerinin satın aldıkları objelerin orjinalliğini teyit ettirmek için herhangi bir uzmana götürmeyeceklerini biliyordu.
Nazi Dönemi hatıralarının kamuya açık bir şekilde sergilenmesi yasadışıydı. Koleksiyonlar genellikle, suçlu bir sır olarak, kapalı kapılar ardında saklanıyordu.
Alanlar zaten böylesine değerli eserlere sahip oldukları için büyülenmiş derecesine mutluydular.
Konrad bunlarla da yetinmiyor: Genç Adolf Hitler’e ait olduğunu iddia ettiği çizim ve resimler üretip satmaya başlıyor.
Hitler’in 1907 yılında Viyana Güzel Sanatlar Akademisi’ne reddedilmesinden önce ve sonra, geçimini sağlamak amacıyla 1913-14 senesine kadar pek çok eser ürettiğini biliyoruz.
Konrad resim çizmeye olan yatkınlığı sayesinde bu eserleri kolayca taklit edebileceğini düşünmüş. 1970’lerin ortasına kadar müşterilerinin ilgi alanına göre, aslında Hitler’in asla denemediği türden, ilginç savaş sahneleri, dramatik sahneler ve nü kadınlar içeren eserler üretip satmış.
Çok geçmeden çıtayı biraz daha yükseltmeye karar veren Konrad, bu sefer kaligrafi öğrenip, Hitler’in Kavgam eserinin iki cildini elle kopyalamaya karar vermiş. İnsanlara bunların Führer tarafından bizzat yazılan, orijinal nüsha olduğuna inandırınca da yüksek bir meblağ ile satacak elbette. Büyük bir özgüven ve yaratıcılık içerisinde Konrad daha da ileri gidip, Hitler’in Kavgam eserine, hiçbir zaman var olmamış, kendi eliyle bir de üçüncü cilt yazacaktı.
Beni daha şaşırtan şey aslında, eserin ilk nüshasının zaten el yazısı değil ama daktilo ile yazılmış olduğunun bilinmesi. Hitler 1924’te hapishanedeyken onu ziyaret eden diğer kişiler tarafından daktilo ediliyor.
Ama bu tarz objelerin her zaman bir alıcısı vardır. Nitekim Konrad ürettiği bu sahte el yazmalarını satmakta zorlanmayacak. En sadık müşterisi koleksiyoner Fritz Stiefel’e yüklü bir tutara satmış.
Konrad’ın Hitler günlüklerini ne zaman yazmaya başladığı tam olarak bilinmiyor.
Önce Hitler’e ait bir dizi savaş şiirini taklit etmeye başlıyor. Bunlar o kadar amatörceydi ki, Konrad daha sonra “on dört yaşında bir koleksiyoncu bile bunların sahte olduğunu anlardı” diye itiraf edecekti.
1980 senesinde Alman tarihçi Profesör Eberhard Jäckel, Hitler’in 1905 ve 1924 arasındaki gençlik yazılarını derlediği bir kitap çıkardı.[1] Kitabın içerisinde Birinci Dünya Savaşı sıralarında Hitler’e ait olduğu belirtilen şiirler de bulunuyordu. Kitabın içerisindeki bu şiirlerin, Konrad’ın en sadık müşterisi Fritz Stiefel’in özel koleksiyonu içerisinden seçilerek yayınlandığını tahmin edebilirsiniz.
Konrad’ın ilk günlüğü 1978’de bitirip sattığı düşünülüyor. Tabi başka birisine ait bir günlük yazmak, kolay bir iş değil.
Önce bir markete gider ve dışı polyester içeren, kara kaplı, 6-7 tane defter satın alır günlükleri yazmak için. Anlattım ya, adam kağıtları eskitmek, sahtecilik yapmak için çaya falan batırıyormuş. Defterleri 3 buçuk Batı Almanya markına, yazmak için mürekkebi de 5 Batı Almanya markına bildiğin marketten almış zaten.
Ama ayrı bir inandırıcılık katmak için, defterin dışına Adolf Hitler’in baş harflerinden oluşan bronz bir plaka yapıştırmak istemiş.
Düşünmeye gerek yok, yani bunun için A ve H harflerini kullanması gerekir. Gotik harflerini birbirleriyle karıştırdığı için, F ve H harfi yapıştırmış. İşin garibi, ilk başta kimse bu cehaleti fark etmemişti.
İlk deftere “Ocak 1935’ten Haziran 1935’e kadar olan siyasi ve özel notlar. Adolf Hitler” başlığı atarak işe koyulmuş. Önce Hitler’in zaten bilinen halka açık konuşmalarını deftere kopyalayacak ve diğer kısımlara da kişisel düşüncelerini açıklayan küçük notlar ekleyecek.
İlk günlük hazır olunca, Konrad bundan elbette önce en sadık müşterisi olan Fritz’e bahsedecekti. Yine de günlükleri nasıl ele geçirdiği ile ilgili bir hikayeye ihtiyacı vardı.
Nisan 1945’te Sovyet birlikleri Berlin’i ele geçirmenin eşiğindeydi. Savaşın kaybedileceği anlaşılınca Hitler’in özel sekreteri, Nazilerin kilit üyelerini, Berlin’den tahliye etme planı olan Harekât Seraglio’yu başlattı.
Tahliyeyi gerçekleştirecek olan 10 uçaktan sonuncusu bir nakliye uçağıydı. Hitler ve yakınlarına ait kişisel eşyaları barındıran sandıklar taşıyordu ama uçak bir ormana düştü.
Führer’e ait sadıklar uçakla birlikte tümüyle yanmış, alevlerden hiçbir şey kurtulamamıştı.
Ama bu sahtekar Konrad için pek de bir sorun değil.
Enkaz yerinde bulunan köylülerin, aslında alevlerden bir sandık çıkardıklarını ve neredeyse 40 yıl boyunca bir barakada saklı kaldıklarını söylüyor. İçerisinde Adolf Hitler’e ait yüzlerce önemli evrak, fotoğraf, gizli belge ve hatta gizli antlaşmaların yanı sıra, onun kişisel günlüklerini de içeren eksiksiz, özel bir arşivi bulunuyor. İşte bu sandığın, Konrad’ın Doğu Alman ordusunda yüksek rütbeli bir general olan kardeşi tarafından bulunduğunu anlatıyordu.
Fritz hikayeyi yemiş gibi duruyor ama yine de Hitler’in günlük yazıp yazmadığından emin değil. Bu yüzden Konrad’ın ürettiği ilk günlüğü ödünç alıp, daha önce Hitler’in Münih’teki evi ve karargahı olan Braunes Haus’ta (Kahverengi Ev) arşivci olarak çalışmış olan arkadaşı August Priesack’i ziyaret eder.
O zamanlar 66 yaşında olan bu arşivci arkadaş, Hitler’e ait olduğu iddia edilen günlüğü inceler ve Fritz’e, Konrad’ın belki de birkaç gün önce bitirdiği günlüğün, yüzde yüz gerçek olduğunu söyler.
Size daha önce anlattığım, Nazi savaş suçlusu Klaus Barbie olayını takip eden ve Güney Amerika’ya giderek onunla röportaj yapan gazetecilerden birisi de Stern gazetesinde foto-muhabirlik yapan Gerd Heidemann’dı.
O zamanlar 42 yaşında olan Heidemann mesleği gereği, bazı insanları tanıyor. Birçok eski üst düzey Nazi yetkilisiyle tanışıyor. Hatta Nazi rejimi liderlerinden Hermann Göring’e ait bir yatı satın alınca, onun kızı Edda Göring ile tanışıyor ve 5 yıl süren bir ilişki yaşıyorlar.
Heidemann tabi Hitler’in günlüğünü duyunca, Seraglio Harekâtında düşen uçağın enkazının bulunduğu yere giderek, araştırma yapıyor. Bunu çalıştığı Stern Dergisinde haber yapmak istiyor ama derginin oldukça Nazi karşıtı ve hatta Sosyalist bir yapısı var. Dolayısıyla Heidemann’ın Nazi Almanyası üzerine yaptığı bu çalışmalar pek hoş karşılanmıyor. Bu nedenle gazeteciden Hitler’in günlüğünü araştırmasını tamamen bırakmasını istiyorlar.
Heidemann işin peşini bırakmıyor ve 1981 yılında Konrad’ın en iyi müşterisi Fritz Stiefel ile tanışmayı başarıyor. Oradan da asıl kaynağı Konrad’a…
Bir yıldan fazla bir süre gazeteci ile tanışmayı reddeden Konrad, sonunda günlüklerin gerçek olduğuna hükmetmiş olan arşivci Priesack ve Heidemann ile bir araya geliyor.
Heidemann, başlangıçta toplamda 6 adet günlük olduğunu düşündüğü için, bunları satın alabilmek adına Konrad’a 1 milyon Alman Mark’ı teklif ediyor.
Görüşmenin ortasında, arşivci Priesack bir hesaplama yapar: Eğer elimizde bulunan defter 6 aylık bir zaman dilimini kapsıyorsa, Hitler Şansölye seçilmesinden intiharına kadar, toplamda 27 defter günlük tutmuş olması gerekli.
Heidemann Hitler’in günlüğünü satın alabilmek için Konrad’a önce 1 milyon mark teklif etmişti etmesine ama bunu ödeyebilecek parası yoktu. Sahibi olduğu Göring’in yatını satmaya çalıştı ancak başarılı bunda olamamıştı. Diğer taraftan, çalıştığı dergiye gidip durumu anlatsa, derginin yöneticileri bu satın almayı finanse etmeyeceğini ve tekrar bu araştırmayı durdurmasını isteyeceklerini de biliyor.
Durum böyle olunca, Heidemann önce bir hesap yapıyor: Stern Dergisi, 2 milyon Alman Markı’na, Hitler’in 27 defter tutan kişisel günlüklerini, daha önce hiçbir yerde yayınlanmamış Mein Kampf’ın üçüncü cildini, ki Konrad bunu hiçbir zaman yazmamış, Hitler’in okul arkadaşı ile birlikte yazdıkları bir Opera oyununun metnine sahip olabilir!
Sonra doğrudan Stern Dergisi’ni yayınlayan ana şirkete gidiyor ve projesini açıklıyor.
Ana şirketin yöneticisi, projeyi finanse etmeyi; Hitler’in her bir günlüğü için 85 bin mark, Kavgam eserinin üçüncü cildi için 200 bin mark ve arta kalan yazılı döküman ve Hitler’in resimleri için de 500 bin mark vermeyi kabul ediyor.
Toplam 3 milyon mark!
Heidemann’ın satın alma için Konrad’a vereceği 2 milyon mark ve kendi cebine girecek olan 1 milyon mark!
Gazeteci 200 bin mark ön ödemeyi alırken, birkaç şart koşuyor: Stern Dergisi’nin editörleri bu konudan uzak duracaklar ve kendisinin izni olmadan günlükler üzerinde hiçbir uzman kontrolü yapılmayacak.
Heidemann 200 binin yarısını vermeyi teklif eder ama Konrad yine de kabul etmez.
İkinci görüşmelerinde Heidemann, Konrad’ı neredeyse baştan çıkarmak için, Göring’e ait olduğunu ileri sürdüğü bir üniforma getirir ve Hitler’in günlükleri karşılığında, bu üniformayı da kendisine vermeyi vaad eder.
Konrad ikna olmuş gibiydi. Aralarında anlaştıklarının iyi niyet göstergesi olarak, Heidemann’ın verdiği Göring’in üniforması da, Konrad’ın bu jeste karşılık olarak vermiş olduğu Hitler’e ait tablo da sahteydi!
Ancak ortada daha büyük bir sorun vardı: ne kadar para verilirse verilsin, olmayan günlükler bir anda yoktan var edilemezdi.
Konrad geceli gündüzlü çalışmalardan sonra 27 defterden ikincisini Ocak 1981’de, devam eden aylarda ise ancak 2 defter daha teslim edebilmişti.
Günlükleri temin edebilmek için her defasında bir zorluk çıkıyordu. Nasılsa yasadışı ve tehlikeli bir kaçakçılık işi. Yolda bazı kimselere rüşvet vermek gerekiyor tabi.
Heidemann yaşanan bu zorluklardan dem vurarak, projeyi finanse eden holding yöneticisi Manfred Fischer’den gün geçtikçe daha fazla para alıyor.
Tahmin edersiniz ki, Heidemann’ın günlük yaşamı değişiyor. Pahalı lüks arabalar, yatlar, katlar… Konrad da aynı. Gelen paranın keyfini çıkarıyor.
E madem para bu şekilde geliyor, günlükler neden sadece 27 defterde kalsın ki? Konrad diyor ki, sandıkta Hitler’in 27 değil, 60 defter günlüğü var!
1983 yılına gelindiğinde Batı Alman haber dergisi Stern Hitler’in günlüklerini satın alabilmek için 9 milyon Alman Markı’ndan fazla para harcamıştı. Günümüzün karşılığıyla yaklaşık 4 milyon Amerikan doları…
Günlüklerin tamamı ellerine geçene kadar hiçbir belge ve bilgi yayınlamıyorlar. Bütün bu olaylar gizlice yapılıyor.
Nasıl ki, Stern’in ana şirketindeki yöneticinin gittikçe şirket kasasından yüklü miktarlarda para harcadığı anlaşılıyor, muhasebeci bu harcamaların açıklamasını istiyor.
Manfred Fischer yaptığı harcamaların geri dönüşünü artık alma zamanının geldiğine karar veriyor. Aslında en başta yapması gereken işi şimdi yapıyor; satın almış olduğu Hitler’in günlüklerinin gerçek olduğunu doğrulamak için Almanya Federal Arşivleri’nden yardım istiyor.
Yalnız bunu yaparken, günlüklerin varlığından bahsetmiyorlar. Hitler’e ait yeni materyaller ortaya çıktığını ve bunların gerçekliğini doğrulamak istediklerini söylüyorlar. O yüzden günlüğün kendisini vermek yerine, günlükten bir sayfanın fotokopisini çekip vermişler. Böyle olunca tabi materyal üzerinde kimyasal bir analiz yapılamıyor. Grafolojik inceleme denilen, el yazısı incelemesi.
Peki günlük sayfasındaki el yazısını neyle karşılaştıracaklar? Yine Heidemann’ın arşivinde bulunan Hitler mektuplarından veriyorlar ama Hitler’in yazdığı mektup diye verdikleri örnekler de Konrad’ın ürettiği sahte mektuplar aslında. Yani sahte günlükleri, sahte mektuplarla karşılaştırıyorlar!
Durum böyle olunca sonuç tabi, iki el yazısının da aynı kişinin el yazısı olduğu ortaya çıkıyor: Hitler’in değil ama Konrad’ın!
Sonuç olarak, uzmanlar taraflarına sağlanan örneklerden, el yazısının gerçek olduğu sonucunu çıkardı ve her iki belgenin de Hitler olduğunu varsaydığı aynı kişi tarafından yazıldığına dair “hiçbir şüphe olmadığını” bildirir.
Hatta 1947’de çıkan “Hitler’in Son Günleri” kitabının yazarı ünlü İngiliz Tarihçi Hugh Trevor-Roper’dan da günlüklerin içeriğini inceleyip gerçekliği ile ilgili düşünceleri sorulduğunda, önce kuşkuyla yaklaşan tarihçi, “altı cilt yetecekken, altmış cilt kim uydurur” diyerek günlüklerin gerçek olduğunda karar kılmıştı.
Günlüklerin gerçekliğinden bu derece emin olan Stern dergisi, Hitler’in günlüklerinin yayın hakları için dünyanın pek çok yerinden farklı yayın kuruluşu ile müzakereler etmeye başlamıştı.
Nihayet Stern 22 Nisan 1983 tarihinde çıkan haberiyle, Adolf Hitler’in kişisel günlüğünü keşfettiklerini ve bununla ilgili 3 gün sonra bir basın toplantısı yapılacaklarını kamuoyuna duyurur.
İkinci Dünya Savaşı tarihçileri, Nazi Almanya’sı uzmanları herkes bu habere çok şaşırır. Çünkü Hitler’in yazı yazmayı sevmediği, bu yüzden pek çok mektup ve emri sekreterine dikte ettirdiği düşünülüyordu. Hayatı boyunca daha da kötüleşerek ilerleyen hastalığı yüzünden el ve ayak titremesi olduğu için, 13 sene boyunca kendi eliyle bu şekilde günlük tutamayacağı kuşku götürmezdi.
Daha önce günlüklerin gerçek olduğunu düşünen İngiliz tarihçi basın toplantısı öncesi Heidemann’e Hitler’in günlüklerinin nereden temin edildiğini sordu. Gazeteci elbette ki cevap vermeyi reddetmişti.
Basın toplantısındaki atmosferi tahmin edebilirsiniz. Herkes son derece gergin.
Bir başka tarihçi David Irving günlüklerle ilgili iki konuyu toplantıda gündeme getiriyordu: Hitler’e karşı başarısızlıkla sonuçlanan 20 Temmuz 1944 suikast girişiminde, kendisinin kolundan yaralandığını ve böyle bir durumda günlüklerine yazı yazmayı nasıl sürdürebildiği sorusunu ortaya attı. Dergi yöneticileri sessizliğe bürünmüşlerdi ki, Stern tarafından dağıtılan fotokopileri havaya kaldırarak, Hitler’e ait olduğu ileri sürülen günlükler üzerinde, neden bir kimyasal test yapılmadı? diye sorduğunda, güvenlik görevlileri kendisini apar topar salonun dışına çıkarmışlardı.
Basın toplantısı artan şüphelerle sona ermişti ama kimse tatmin olmamıştı. Bu sefer 3 defter testler için doğrudan Alman Federal Arşivi’ne gönderilir. Konrad ise konferanstan 3 gün sonra, Heidemann’a kalan son 4 günlüğü teslim etmiş.
Alman Federal Arşivi adli tıp uzmanları kendilerine gönderilen defterler üzerinde yaptıkları analizlerin sonuçları hem hükümet ile hem de dergi paylaşıyor.
İçeriğinde pek çok tarihi hata bulunmalarının yanında, defterlerin dış kapakları 1953’ten önce üretilmeyen bir polyester içerdiği ve yapraklarına morötesi ışık tutulduğunda, eski belgelerde bulunmaması gereken bir tür floresan element barındırdığı anlaşılıyor.
Uzmanlar günlüklerin, Hitler’in imzasını bile doğru düzgün taklit edebilmekten uzak, kaba bir sahtecilik işi olduğunu belirtiyor.
Günlüklere 9 milyon mark harcayan Stern yöneticileri, adli tıptan gelen bu uzman sonuçlarını kabul etmiyor ve bir süre daha defterlerin gerçek olduğuna diretmeye devam ediyorlar.
6 Mayıs günü televizyonlarda, farklı adli tıp kuruluşlarınca 15 defter üzerinde yapılan analizlere dayanarak, günlüklerin tümüyle sahte olduklarını beyan eden bir hükümet duyurusu yapılınca artık hiçbir şüpheye yer kalmıyor.
Bunu duyan Konrad eşini ve metresini alarak yurtdışına kaçıyor ama kendisinin Stern’den toplamda 9 milyon mark aldığını duyunca, o da herkes gibi şaşırıyor. Çünkü kendisi bu işten sadece 2 buçuk milyon mark kazanmıştı.
Önce avukatını sonra da eyalet savcısını arayarak teslim olacağını bildiriyor.
Polisler evine baskın yaptıklarında, dolandırıcılıkta kullandığı defterlerin aynısı birkaç tane daha buluyorlar.
Konrad Stern’in ödediği 9 milyon markın büyük bir kısmını cebine indirmiş olan Heidemann’a o kadar kızgın ki. Yakalanışının 13 üncü gününde, günlüklerin sahte olduğunu aslında gazetecinin de bildiğini belirten bir itirafta bulununca, aynı akşam Heidemann da tutuklanıyor.
Bir yıl süren mahkeme sonucunda, 3 kişi hapis cezası aldı. Konrad dört yıl altı ay, Heidemann ise dört yıl sekiz ay hapis cezasına mahkum edildi. Konrad’ın sahtekarlık ortağı olan eşi Edith de 8 ay ceza almıştı.
Aslında tüm bu yaşananlarda en büyük sorumluluk, gerekli kontrolleri yapmayan Stern dergisi yöneticilerine ait. Derginin saygınlığını uzun bir süre tümüyle yitirse de, olaylar sonucunda 20 binden fazla abone kazandıklarını ve böylece bu olayda tek kuruş bile zarar etmediklerini iddia ediyorlar. İnanması zor!
O güne kadar yaptığı araştırma ve eserlerle saygın bir tarihçi olarak anılan Hugh Trevor Roper’ın itibarı, günlükleri doğrulama gafletine düşünce, herkesin gözünde bir daha asla toparlanamayacak şekilde dibe vuruyor.
Çalıştığı dergiyi ve iş yaptığı sahtekarı da dolandıran Heidemann eşi tarafından terk ediliyor. Bir süre sonra oğlu AIDS’ten ölüyor. Kızı ise babasının skandallarla dolu geçmişinden korunabilmek için çok uzağa, Avustralya’ya göç ederek kendisiyle ilişkisini tümüyle kesiyor.
2008 yılında gazetede çıkan bir habere göre, aylık 350 euro emekli maaşı alan, ev kirasını bile ödeyemeyen Heidemann’ın toplam borcunun 700 bin euroyu bulduğu söyleniyordu.[2]
Konrad hapisten çıkınca pek çok defa sahtekarlıklarını nasıl yaptığını anlatan televizyon kanallarına konuk olarak popüler oldu.
Stuttgart’ta bir sanat galerisi açarak “dürüst” bir resim taklitçisi olarak yaşamına devam etti.
Sanat eserlerini kopyalıyor, resmin gerçek sahibinin imzasını muhafaza ederek, yanına kendisininkini de ekleyip birkaç bin euroya satıyordu.
Hatta 1996’da Hitler’in günlüklerine çok benzeyen bir tasarımla “Konrad Kujau’nun gizli günlükleri” ismiyle bir eser bile çıkardı.[3]
Peki, ya günlüklere ne oldu dersiniz?
Stern dergisi dolandırıcılık davasının görülmesine devam edildiği sıralarda, 60 cilt günlüğü Konrad’ın en sadık müşterisi olan Nazi hatırat koleksiyoncusu Fritz Stiefel’e 200 bin Alman markına sattı.
Konrad 12 September 2000 tarihinde kanserden öldü.
Ölümünden sonra, kendisinin tezgahından çıkan Hitler’in günlüğünün 61. cildi keşfedilmişti.
Hitler’in son sahte günlüğü de 2004 yılında bir müzayedede 6.500 euroya satıldı.[4]
Dipçeler:
[1] Eberhard Jäckel, Hitler. Sämtliche Aufzeichnungen 1905-1924, Stuttgart, éd. Deutsche Verlags-Anstalt, 1980
[2] Allan Hall, “Living in poverty, the man who ‘found’ Hitler’s diaries”, The Independent, 24 Nisan 2008
[3] Konrad Kujau, Die geheimen Tagebücher des Konrad Kujau, 1996
[4] Michael Leidig, “Hoax Hitler diaries sold for €4,000”, Guardian, 23 Nisan 2004
Kaynaklar:
Robert Harris, Selling Hitler: The Story of the Hitler Diaries, Londra: Faber & Faber, 1986
Charles Hamilton, The Hitler Diaries: Fakes That Fooled the World, The University Press of Kentucky, 1991
Roelf Bolt, Yalancılar ve Sahtekarlar Ansiklopedisi, çev.: Turgut Uyar, 5. Baskı, Ekim 2019
William A. Henry, Gary Lee and Melissa Ludtke, “Hitler’s Diaries: Real or Fake?”, Time, 9 Mayıs 1983.
Anthony Lewis, “Abroad at Home; Anything for a Story”, New York Times, 12 Mayıs 1983.
Ed Magnuson, “Hitler’s Forged Diaries”, Time, 16 Mayıs 1983.
William Drozdiak, “Dealer Confesses Forgery: Reporter in Hitler Hoax Arrested”, Washington Post, 28 Mayıs 1983.
“Forgeries maybe valuable/The ‘Hitler diaries”, Guardian, 11 Ekim 1984.
Hannah Cleaver, “Hitler diary forgery turns his skills to old masters”, Sunday Express, 30 Nisan 2000.
James Fenton, “Review: Things that have interested me: James Fenton on the art of forgery – and getting away with it”, Guardian, 24 Kasım 2007.
Allan Hali, “Living in poverty, the man who ‘found’ Hitler’s diaries”, Independent, 24 Nisan 2008.
Brian MacArthur, “Hitler diaries scandal: ‘We’d printed the scoop of the century, then it turned to dust”‘, Telegraph, 24 Nisan 2008.