1931-1936 yılları arasında Kırım’daki “sovyetleştirme” siyasetiyle müslüman din adamlarının çoğu Kırım’dan sürülür ve öldürülür, cami ve medreseler kapatılır. Kırım Tatar aydınları “burjuva milliyetçiliği” ile suçlanarak takibata uğrar. 1937-1938 yıllarında ise, Stalin hükümetinin uyguladığı yıldırma politikaları neticesinde Kırım Tatarlarının bütün sosyal tabakaları tevkif, sürgün ve imha edilir. Kırım’da Sovyet hakimiyetinin 1921-1941 yılları arasında 160-170 bin Kırım Tatarı öldürülür. II. Dünya Savaşı sırasında 1941-1944 yılları arasında Kırım, Alman ordusunun işgaline uğrar. Sovyet ordusu10-25 Nisan 1944 tarihlerinde Kırım’a girer. Stalin yönetimi, aralarında Kızıl Ordu’da savaşan Sovyet kahramanlarının da bulunduğu Kırım Tatarlarını Almanlarla işbirliği yaptıkları bahanesiyle “vatan haini” ilân eder ve Kırım’da bir terör havası estirerek tarihin en büyük katliamlarından birini başlatır. Bu katliamlar Kırım Tatarlarının, 18 Mayıs 1944 gecesi Kırım’dan topyekûn sürgün edilmesiyle sonuçlanır (Kırımal:1970).
Sürgün gecesi Kırım Tatarlarının evleri basılır. Kırım Tatarları, yük vagonlarına üst üste istif edilerek bindirilirler ve Özbekistan’a sürgün edilirler. Yaklaşık 15 gün süren yolculuk sırasında binlerce insan havasızlıktan, açlıktan, hastalıktan vd. bazı sebeplerden hayatını kaybeder. Ölenlerin cesetlerini gömmelerine dahi izin verilmez (Özcan 2007: 27). Kırım Tatarlarının sürgünü hem kurbanlar tarafından hem de sürgünü uygulayanlarca dile getirilmiştir. Benzer şekilde Ann Sheer, 1968 ve 1969 tarihlerinde yazdığı “Kırım Tatarlarının Rus Dostlarından Açık Mektup”ta şunları dile getirir:
“Ateş edilmeyecekti. Seyyar gaz odaları gibi insanlarla dolu hayvan vagonlarında yapılan ölümün hep yanıbaşlarında olduğu bir yolculuk oldu. Yolculuk üç dört hafta sürdü ve onları Kazakistan’ın sıcaktan kavrulan yaz bozkırından geçirdi. Kırım’ın Kızıl çetecilerini, Bolşevik yeraltı savaşçılarını, faal Sovyet ve parti mensuplarını da sürmüşlerdi. Sakatları ve ihtiyarları da. Geriye kalan erkekler cephede faşistlere karşı çarpışıyorlardı, fakat harbin sonunda onları da sürgün bekliyordu. Bu esnada onların kadınları ve çocuklarını -ki çoğunluğu bunlar teşkil ediyorlardı, vagonlara doldurulmuşlardı. Ölüm, yaşlıları, küçükleri ve zayıfları biçiyordu. Susuzluktan, havasızlıktan ve pis kokudan ölüyorlardı… Uzun molalarda cesetler hemen vagonların yanı başlarında gömülüyorlardı, yiyecek ve su dağıtılan kısa molalarda ise ölülerini gömmeye müsaade etmiyorlar ve demiryolu raylarının yanına bıraktırıyorlardı (Fisher, 2009: 237)
Sürgün sona erdikten sonra bile halkın toptan imhasına devam edilmiştir. Hükümet makamlarının mahallî halk arasında yaptıkları propagandadan dolayı Tatarlar düşmanca karşılanmışlardır. Sıcağa, sıtmaya ve her şeyden önce Kırım’dakinden daha az temiz olan suya alışık olmayan Tatarlar hastalanmışlar, zayıf düşmüşler ve ne yazık ki çoğu da hayatını kaybetmişlerdi (Fisher, 2009). Oldukça ağır şartlar altında geçen sürgünün ilk yılında 112.700 çocuktan 60.034’ü, 93.200 kadından 40.085’i, 32.600 erkekten 12.061’i bu dünyadan göç etmiştir. Bu, sürgün edilen halkın %46.2’sidir ve diğer bir deyişle halkın neredeyse yarısı demektir. Sürgünden sonra sürgün yerlerindeki aileler arasından elde edilen bilgilerde sürgün edilen 423 bin Kırım Tatarının % 46’sı hayatını kaybettiği tespit edilmiştir (Özcan, 2007:38).
Yarımadadan Kırım Tatar varlığını tamamen silmeye kararlı olan Sovyet yönetimi, buradaki Türk kültürünün izlerini de ortadan kaldırmak istemişti ve bu maksatla ilk olarak Kırım’daki Kırım Tatarca bütün yer adlarını Rusça isimlerle değiştirmiştir. Ardından da Lenin tarafından 1921’de “doğunun meşalesi” olması gayesiyle kurulan Kırım Özerk SSC, 30 Temmuz 1945’te ortadan kaldırılarak Rusya Federasyonuna bağlı Kırım bölgesine çevrilmiştir. Stalin’in ölümünün ardından Hruşçev’in iktidarında, Kırım Ukrayna’nın Rusya’ya bağlanışının 300. yıldönümünde Ukrayna SSC’ne 19 Şubat 1954’te hediye edilmiştir. Tam o zamanda Kırım’da bir tane bile Kırım Tatarı kalmamıştır. Kırım’daki Türk varlığının izlerinin silinmesi için yöneticiler ve yerel halk tarafından evler yıkılmış, bağlar ve bahçeler kullanılmaz hâle getirilmiştir. Tatarlara ait mezarlıklar sürülmüş, mezarlıktaki cesetler “dirilerin çektikleri ıstırapları çeksinler” diye mezarlarından çıkarılmış, mezar taşları sökülüp inşaat malzemesi olarak kullanılmıştır. Marksist-Leninist eserler dahil olmak üzere Kırım Tatarcası ile yazılan binlerce kitap yakılmıştır.
Kırım Tatarları vatanlarından uzak yerlerde, vatan Kırım’a dönebilmek için türlü zorluklara göğüs germişler; baskı ve zulümlere karşı var güçleriyle mücadele etmişlerdir. Onların bu mücadelesi özellikle 1960’ların ikinci yarısından sonra sürgün günü 18 Mayıs’ın ve Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin kuruluş günü olan 18 Ekim’in yıldönümlerinde düzenledikleri geniş kitlelerin katılımıyla gerçekleşen mitinglerle, gösterilerle artmıştır. Ayrıca Kırım Tatarları seslerini dünyaya duyurabilmek için Moskova’daki insan hakları savunucularıyla irtibata geçmişlerdir. Sovyet Hükûmeti, 5 Eylül 1967’de bir kararname yayımlayarak Kırım Tatarlarına haksızlık yaptığını kabul eder; ama Kırım Tatarlarının vatan Kırım’a dönmelerine izin vermez. Yani suçun işlenmediği kabul edilir ama suça verilen ceza kaldırılmaz. Her türlü baskıya rağmen 1970’li yıllarda Kırım Tatarlarının millî mücadeleleri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun liderliğinde devam etmiştir. Özellikle Kırımoğlu’nun 303 gün süren açlık grevi, dünya basınının dikkatini ve ilgisini Kırım Tatarlarının üzerine çekmiş; Sovyet bilim adamlarının da destek vermesi bu mücadeleyi güçlendirmiştir (Kırımoğlu: 2004).
Daha önce Sovyet İdaresi, Kırım Tatarlarının vatan Kırım’a dönmelerine her türlü engeli çıkarırken 1980’li yıllarda Rusya’da değişim rüzgârlarının esmesiyle 1987 yılında Moskova’da Kızıl Meydan’da iki bine yakın Kırım Tatarının başlattığı protesto gösterileri olumlu sonuçlanır ve Kırım Tatarlarının şartlı da olsa Kırım’a dönmelerine izin verilir. Özel bir tüzüğü ve faaliyet programı olan Kırım Tatar Millî Hareketi Teşkilatı 2 Mayıs 1989’da kurulur ve bu teşkilatın başına Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu seçilir. Kırım Tatar Millî Hareketi Teşkilatı, kurulduğu andan itibaren çadır şehirler kurar ve Kırım’a geriye dönüşleri hızlandırır. SSCB’nin dağılmasından önce Moskova’nın emriyle Kırım’ı SSCB’nin Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ve Birlik Antlaşması’nın iştirakçisi statüsüne getirmek amacıyla 20 Ocak 1991’de bir referandum düzenlendi. “Evet” ile sonuçlanan referandum Kırım Tatarlarının itirazlarına rağmen Ukrayna Yüksek Sovyeti tarafından onaylandı ve 12 Şubat 1991’de Kırım Özerk Cumhuriyeti kuruldu. Sürgünün 50. yıldönümünde 1994’te Ukrayna ve Kırım’daki resmî otoriteler “18 Mayıs’ı” resmen matem günü ilân ederek Tatarlara haksızlık yapıldığını kabul etmiş oldu. Kırım Tatarlarının vatana dönüş mücadelesi uzun ve çok zorlu olmuş, Kırım Tatarları dönünce başka meselelerle de mücadele etmek zorunda kalmışlardır. İşsizlik, yerleşme sıkıntıları, çeşitli din adamlarının misyonerlik faaliyetleri, eğitimle ilgili meseleler gibi. Bugün sürgünden sonra hayatta kalabilen ve vatan Kırım’a dönebilme başarısını gösteren yaklaşık 300.000 Kırım Tatarı, çadır kentlerde yaşamakta, millî ve kültürel kimliklerini koruyup yaşatmaya çalışmakta, sosyo-ekonomik meselelere göğüs gererek hayatlarını sürdürmekte idi (Kırımoğlu, 2004 : 231-232, Aydıngün, 2004: 79-94)
27 Şubat 2014’te Moskova (Rusya), Kırım’da bir darbe organize etti, kendisine bağlı yerel hükümeti başa geçirdi ve Kırım’ın siyasî geleceği konusunda bir referandum ilân etti. Referandum, kurallara uymuyordu ve meşruiyetten uzaktı. 293 yerli ve yabancı akademisyenin açık mektuplarında belirttikleri gibi Rusya’ya katılmaya %97 onay veren referandumun sonucu sahte idi. Kırım Tatar Kurultayı ve Kırım Tatar Millî Meclisi referandumu tanımadığını açıkladı, Kırım’ın Rusya tarafından işgaline ve ilhakına kesinlikle karşı çıktı. Bunu müteakip zaman içinde 20 Kırım Tatar erkeği kaçırıldı veya ölü bulundu. Reşat Ametov, işgale karşı kent meydanında tek kişilik sessiz bir protesto yürütmesinin ardından kaçırıldı ve ölü bulundu. Kırım Başsavcısı “her kim işgali tanımazsa Kırım’dan sürülecektir” şeklinde açıklama yaptı. Rusya’nın istihbarat servisi FSB, Kırım Tatar Millî Meclisi’ni işgal etti, bilgisayarlarına, belgelerine ve paralarına el koydu (Şamilkızı: 2017)
Kaynak:
Işılay Işıktaş Sava, 18 Mayıs 1944 Sürgününden Günümüze Kırım Tatarcasının Durumu, Rumelide Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi 2018, Özel Sayı 4 (Ağustos), s. 154-156
Kaynakça
Aydıngün, Ayşegül., Aydıngün, İsmail. (2004). Kırım Tatarlarının Vatana Dönüşü, Kimlik ve Kültürel Canlanma, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları
Celilova, Leniyara. (2017). Kırım Tatar Millî Matbuatı Tarihi, Akdeniz Titiz Yayınları
Fazıl, R., Nagayev, S. (2001). Qırımtatar Edebiyatınıñ Tarihi. Simferopol: Qırım devlet oquv-pedagogika neşriyatı: 406
Fisher, Alan. (2009). KırımTatarları (Çev. Eşref B. Özbilen), Selenge Yayınları
Kırımal, E. (1970). Kırım Türkleri. Emel İki Aylık Fikir-Kültür Dergisi. s.59 (Temmuz-Ağustos), s.11-15
Kırımoğlu, M.A. (2004). Kırım Tatar Millî Hareketinin Kısa Tarihi (Rusçadan Türkçeye Çeviren : Hakan Kırımlı). Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Genel Merkezi Yayınları No 6.
Özcan, Kemal. (2007). Sovyet Belgelerinde Kırım Dramı, Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Genel Merkezi Yayınları: 10, İstanbul Şubesi :3
Sava Işıktaş, Işılay. (2014). Şiirde Ana Dil Vurgusuna Örnek: Şakir Selim’in Şiirlerinde Kırım
Tatarcasının Yeri, Gazi Türkiyat, Bahar 2014 /14: 145 -156
Şamilkızı, Gönül. (2017). Kırım Ateşi Bir İşgalin Anatomisi, Ötüken Neşriyat, Yayın Nu: 1276
Yolcu, Mehmet Ali., Aça , Mehmet. (2015). Kırım Tatar Kimliğini Yeniden İnşa Etme Çabalarında Süreli Yayınlar ve Kitaplarda Yer Alan Folklor Ürünlerinin Rolü (1991-2014), Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi/Journal of Turkish World Studies 15/1 Yaz-Summer 2015