İtilaf Devletlerinin İstanbul’un işgali için birçok nedeni bulunmaktaydı. Başlıca sebepler arasında Adana, Antep ve Maraş’ta Fransız işgal kuvvetlerine karşı yürütülen Millî Mücadele hareketi, İstanbul’da siyasi yapıda değişim meydana gelmesi ve istifa eden Damat Ferit Paşa Hükümeti’nin yerine, üyelerinin bir bölümü milliyetçi eğilimde olan Ali Rıza Paşa Hükümetinin göreve başlamasıdır. [1] Öte yandan yeni kurulan bu hükümet Temsil Heyeti ile Amasya Görüşmelerini gerçekleştirmiş ve bu görüşmeler sonucunda Mebusan Meclisi’nin tekrardan açılması kararı alınmıştır. İtilaf Devletlerini tedirgin eden asıl konu ise Mebusan Meclisi’nin aldığı kararlardır. Mecliste yapılan görüşmeler sonucunda Türk Milleti için çok büyük önem arz eden Misak-ı Milli Kararları kabul edilmiştir. Milliyetçi duygularla hazırlanan bu metin Türk Milletinin direniş duygusunu uyandıracağı için İtilaf Devletlerini tedirgin etmiş ve İstanbul’un İşgaline neden olacak süreci başlatmıştır.
İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Sir John de Robeck, 29 Şubat’ta Lord Curzon’a çok gizli ibaresiyle gönderdiği yazıda “direnişi kırmak için İstanbul Hükümeti nezdinde boş yere teşebbüste bulunmaktansa İstanbul’un işgal edilmesi gerekeceğini” bildirdi. Fakat İngiltere’nin tüm çabalarına rağmen hala Fransa ve İtalya, İstanbul’un işgali konusunda tatmin olmuş değillerdi ve durumu bir de İstanbul’daki yüksek komiserlere sormayı düşündüler. 3 ve 4 Mart günleri üç Müttefik Yüksek Komiseri toplandılar. Bu toplantıda, özellikle İngiliz ve Fransız yüksek komiserleri sert bir barışa karşı, milliyetçi hareketin bütün kesimlerinden muhalefet ve tepki geleceği görüşünde birleştiler. Milliyetçi hareketin direnmesine karşı askeri durumun kuvvetlendirilmesi gerektiğine, askeri pozisyonlarını kuvvetlendirebilecekleri ve aynı zamanda milliyetçilere baskı yapabilecekleri tek yerin İstanbul olduğuna, en kuvvetli tedbirin de İstanbul’un kesin işgali olduğuna karar verdiler. Fakat İtalyan yüksek komiseri İstanbul’un işgaline kesin karşı çıktı. Ona göre barış şartları hafifletilmeli ve önce Türklere sunulmalıydı. [2]
Yüksek Komiserlerin İstanbul’u işgal tartışılmaları ve durumu hükümetlerine bildirmeleri üzerine, işgal konusu, Yüksek Konsey’in 5 Mart 1920 günü Londra’da yaptığı ve bir ara Venizelos’un da katıldığı toplantısında uzun tartışılmalara sebep oldu. Bu tartışılmaları şöyle özetleyebiliriz:
İngiltere adına Başbakan Lloyd George ve Dışişleri Bakanı Lord Curzon, Millî Mücadele ve Atatürk’e karşı gayet sert davranılması gerektiğini ileri sürdüler. Lloyd George’a göre, Türklere karşı sert tedbirler alınmayacak olursa, Müttefiklere karşı başarılı bir şekilde meydan okumaya devam edeceklerdi ve Müttefiklerin hareketsiz kalması bütün dünyayı hayal kırıklığına uğratacaktı. [3]
Yüksek Komiserler arasındaki tartışmalar sonucunda İstanbul’un işgalinin Osmanlı Devleti’nin geleceği hakkında verilmiş bir peşin hüküm olmadığı ve işgalin Türklerin tutumuna bağlı olduğunu ilan etmeye karar verdiler. [4] İtilaf Devletleri Yüksek Komiserlikleri İstanbul’un işgali konusunda hem fikir olmuştur ancak işgalin nasıl ve ne zaman gerçekleştirileceği konusunda ortak bir payda da buluşamamışlardır. İtilaf Devletleri arasındaki bu sorunlar İngiltere’nin katı ve kararlı tutumuyla aşıldı. Nitekim Curzon’un Fransız büyükelçisine yazdığı sert mektupta, Fransız ve İtalyan Yüksek Komiserlerinin İngiliz Yüksek Komiseri ile iş birliğinden kaçınmaları halinde General Milne’ye tek başına hareket emri verdiğini bildirmesi üzerine, Fransa Başbakanı Millerand İstanbul’daki Fransız Yüksek Komiserine İngiliz meslektaşı ile birlikte hareket etme talimatını vermişti. İtalya ise ilk anda işgale asker vermek istememiş, fakat Dışişleri Bakanı Sciolaja’nın Londra’dan Başbakan Nitti’ye, İtalya’nın menfaatleri için asker gönderilmesinin gerekli olduğunu bildirmesi üzerine, bin civarında askerin işgalde görev almasına karar verilmişti. [5] İtilaf Devletleri Yüksek Komiserlikleri 15 Mart 1920 tarihinde yaptıkları son toplantıda İstanbul’un resmen işgal edilmesi hakkındaki kararı uygulamaya karar verdiler. [6]
Ve işgal başlıyor…
İngiliz, Fransız ve İtalyan Yüksek Komiserleri, sabah erkenden Sadrazam Salih Paşa’ya bir nota vererek saat 10’dan itibaren İstanbul’un işgal edileceğini bildirmişlerdir. Verilen Notada İstanbul’un Müttefik devletlerin askeri işgali altına alınacağı, müttefik askeri makamlarının, müttefik yüksek komiserleri namına şehrin işgali için gereken bütün askeri tedbirlerin uygulanmasını sağlayacakları, buna göre; Harbiye ve Bahriye Nezaretlerinin işgal edileceği, buralardan verilecek emir ve tebligatların kontrol ve sansüre tabi tutulacağı, posta, telgraf ve telefonun kontrol altına alınacağı, polisin de sıkı bir kontrole tabi tutulacağı, sükûn, nizam ve asayişin muhafazası için gereken bütün nizamnamelerin düzenleme, duyurma ve uygulamasının işgal kuvvetlerince sağlanacağı yer alıyordu. [7]
16 Mart 1920’de sabah saat 05.45’te Şehzadebaşı’na gelen 100 İngiliz askeri 10. Kafkas Tümeni’nin bulunduğu Letafet Apartmanı’nın boşaltılmasını ve tüm silahların teslim edilmesini istemişlerdir. Şehzade Karakolu olarak da bilinen binanın kapı nöbetçilerinin mukavemet göstermesi üzerine İngilizler nöbetçi askerleri yaralamış ve içeri zorla girerek henüz uyumakta olan 61 askerin üzerine rastgele ateş açmışlardır. İngilizlerin saldırısına Türk askerlerinin karşılık vermesi sonucu çıkan çatışmada 5 Türk askeri şehit olup 9 asker yaralanmıştır. [8]
Tuğgeneral D. Shuttleworth’in emrinde bulunan Yüzbaşı John Luce Harbiye Nezaretini işgal etmesi için görevlendirilmişti. Yapılacak olan bu harekata “ZZ” adı verildi. Sabah 09.00’da gemilerden inen 3 kılavuz tabur 09.35’te Harbiye Nezaretine vardılar. Gelebilecek saldırılara karşı nezaretin etrafına makineli tüfekler yerleştirdiler. Tuğgeneral D. Shuttleworth Harbiye Nazırı ile görüşerek durumu ona anlattı ve Harbiye Nazırına, Türk Birliklerinin kışlalarda kalması talimatını verdi. Harbiye Nezaretindeki bütün işler durduruldu. Sadece acil olan işlerin kontrol altında yapılmasına izin verildi, şifreli yazışmalar yasaklandı, nezaretteki telefon ve telgraflar kontrol altına alındı. [9]
Sokaklarda, Beyazıt Meydanı’ndan Saraçhane’nin başına kadar ikişer mangadan oluşan İngiliz devriyeleri dolaşıyordu. [10] Bahriye Nezareti’nin işgali için İngiliz Yüzbaşı Carpendal görevlendirilmişti. Saat 09:45’te Kasımpaşa’ya çıkan askerler Bahriye Nezareti’ni ve Donanma Kışlası’nı işgal etmek için yerlerini aldılar. Yapılacak olan bu operasyon 2 nolu operasyondu. Yüzbaşı Carpendal, Yüzbaşı Staveley ile birlikte Bahriye Nazırı vekili Hakkı Bey’le görüşerek onu durum hakkında bilgilendirdiler. Herhangi bir direnişle karşılaşmayan İtilaf güçleri Bahriye Nezareti, Donanma Kışlası, tersane ve limanı işgal etmişlerdir. Nezaretteki belli noktalara muhafızlar yerleştirildi ve Bahriye Nezareti işgali tamamlanmış oldu. [11]
İtilaf Devletleri 16 Mart sabahının ilk saatlerinden itibaren başladıkları işgali günün ilerleyen saatlerinde genişletmeye devam ettiler. Gülhane Parkı ve Topkapı Sarayı’nın çeşitli mahallerinde noktalar belirleyip, giriş çıkışı yasakladılar, Gülhane Parkı’nı Fransız askerleri, Yeni Postaneyi İngiliz askerleri işgal etti. Yıldız Sarayı’nın çeşitli mevkilerinde kontrol noktaları oluşturuldu, Saray ahırları tamamen işgal edildi. Beylerbeyi’nde bulunan Jandarma Zabit Mektebi ile jandarma askerlerinin bulunduğu bölge işgal edildi ve hatta buranın işgali sırasında çatışma çıktı. Üsküdar Jandarma Taburu ile Belediye daireleri de işgal edildi. Beyoğlu, Beşiktaş, Şişli, Kasımpaşa, Kadıköy, Üsküdar ve diğer yerlerdeki caddeler İngilizler tarafından tutuldu, gidiş geliş durduruldu. Beyoğlu telgrafhanesi ile Boğaziçi’nde bulunan telgrafhanelerin bir kısmını, Posta ve Telgraf Genel Müdürlüğü’nü ve Harp Okulu’nu İngilizler işgal ederken, Fransızlar Ayasofya Camii’nin müze tarafında bulunan kuleleri üzerine makineli tüfekler yerleştirdiler. [12]
Amiral Sir F. de Robeck, Lord Curzon’a çektiği telgrafta 16 Mart günü yaşananları şöyle ifade etmektedir: “16 Mart sabahı İstanbul işgal edildi. Saat 10.00’da müttefikler İstanbul’u işgal ettiler. Askeri otoriteler her önlemi aldı. Harbiye ve deniz bakanlıkları işgal edildi. Postaneler, telefon ve telgraflar kontrol altına alındı. Başbakan büyük bir hayrete düştü. Sultan müttefiklerle çalışmaktan hoşlandığını ancak işgale üzüldüğünü bildirdi. Çeşitli tevkifler yapıldı karşı koyan beş Türk askeri öldürüldü. Bir de İngiliz öldü. General Wilson, karşı koyan herkesin çok şiddetli cezalandırılacağını bildiren bir beyanname yayınladı. Türk halkı şimdilik iyi hareket ediyor.” [13]
İtilaf güçleri belleri noktaları kontrol altına aldıktan sonra tutuklamalara başladılar. Felâhı Vatan grubunun toplanması sırasında İngiliz polislerini yanlarında Ermeni tercümanlar ile Meclise gelerek Rauf’ Bey ile Kara Vasıf Bey’i istedikleri bildirildi. İstenilen Meclis üyeleri, meclisin ileri gelen üyeleriydi, ayrıca Heyeti Temsiliye üyeleriydi. İngiliz polisleri ve Ermeni tercümanlar, “Meclis Muhafız Birliği” komutanının odasına oturmuş bekliyorlardı. Ancak, karar almak gerekiyordu, karar almak ise güçtü, hemen de olanaksızdı. Çünkü herkes başka bir şey söylüyordu. Bu hareketin Meclisin namus ve haysiyetini ihlâl eder mahiyette olduğunu bağıranlara karşı, başkaları, istenilenlerin teslim edilmelerini, böylece Meclisin çalışmalarım sürdürebileceğini savunuyorlardı. Bu arada Rauf’la Kara Vasıf’ın, kaçırılmasını savunuyorduk. Meclis Başkanı vekili Abdülaziz Mecdi, İngiliz polislerden Rauf ve Kara Vasıf adlı mebusların Meclisten zorla alındıklarını bildiren bir belge vermelerini istedi. Belge alındıktan sonra, Rauf ve Kara Vasıf, İngiliz polislerin arasında Meclisten çıktılar, kapının önünde bekleyen otomobile binerek uzaklaştılar. [14] Bu tutuklamaların devamında Cemal ve Cevat Paşalar, ayanüyesi Çürüksulu, Aydın Mebusu Tahsin de tutuklanmışlardı. [15] Tutuklananlar arasında Şehzade Tevfik ve karısı da yer alıyordu. Yapılan tutuklamalar çok sert bir şekilde gerçekleştiriliyordu. ABD Yüksek Komiseri Amiral Bristol bu durumu şu şekilde anlatıyordu: İngilizlerin yaptığı tutuklamalar alışılanın dışında gerçekleşiyordu. Örneğin Eski Erkan-ı Harbiye Reisi Cevat Paşa, evinden yatak kıyafetleri ile elleri bağlı bir şekilde alındı. Karakol örgütüne mensup olan Dr. Esat evinden sürüklenerek çıkarıldı ve yolda dövüldü. [16] İtilaf kuvvetleri aleyhinde, Anadolu’daki harekete taraftar yazılar yazan gazetelerin yazarları da tutuklandı. Ahmet Emin Yalman, Velit, Süleyman Nazif ve Celal Nuri bunlardan bir kaçıydı. [17]
Mecliste kalan bazı mebuslar 18 Mart’ta toplanma kararı aldılar ve yapılan işgal ve tutuklamalara karşı bir metin hatırlayarak imzaladılar. 18 Mart günü meclis, ikinci başkan vekili Hüseyin Kazım Bey tarafından açıldı. Rıza Nur tarafından daha önce hazırlanan ve imzalanan metin okundu. Okunan metnin içeriği şöyleydi: “Anayasa’nın 7’nci maddesi gereğince barış, ticaret, toprak bırakılması ya da eklenmesi, Osmanlı tebaasının özlü ve kişisel haklarıyla ilgili ve devletçe harcama gerektiren antlaşmalar Meclis’in onayına bağlıdır. Genel savaşın ülkemiz için çok kötü koşullar içinde sona ermesi üzerine, acı bir tarihsel görevi yerine getirmek üzere toplanan Meclisi Mebusan, son günlerde Hilâfet ve Saltanat merkezinde olağanüstü durumların meydana gelmesi ve Meşrutiyetle yönetilen tüm ülkelerde milletvekillerine tanınan tam dokunulmazlık ve korumanın olaylar yüzünden işlerliğini yitirmesi dolayısıyla, milletvekilliğinin gerektirdiği görevlerin ülkenin içinde bulunduğu durumla bağdaştırılması olanağından yoksun kalmıştır. Her şeyden önce düşünce ve vicdan özgürlüğüne dayanması gereken bu kutsal görevin tam güven içinde yerine getirilmesine olanak verecek durumun yeniden elde edilmesine kadar Meclis toplantılarının ertelenmesini öneririz.” Bu toplantı Mebusan Meclisi’nin son toplantısı olmuş ve 11 Nisan’da padişah tarafından meclis feshedilmiştir. [18]
Makale Kaynakçası :
[1] – Gürkan Fırat Saylan, İstanbul’un Resmen İşgali, Marmara Üniversitesi Öneri Dergisi, Cilt, 2, Sayı, 41, Ocak, 2014, s.19
[2] – Fatma Afyoncu, Osmanlı Arşiv Belgelerine Göre İşgal Döneminde İstanbul, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2009, s.7
[3] – Fahir Armaoğlu, İngiliz Belgelerinde İstanbul’un İşgali, Belleten, Cilt: LXII – Sayı: 234, Ağustos, 1998, s.477
[4] – Abdurrahman Bozkurt, İtilaf Devletlerinin İstanbul’da İşgal Yönetimi, Ankara, 2014, s.325
[5] – Afyoncu, Osmanlı Arşiv Belgelerine Göre İşgal Döneminde İstanbul, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2009, s.9
[6] – Bozkurt, İtilaf Devletlerinin İstanbul’da İşgal Yönetimi, Ankara, 2014, s.333
[7] – Şerafettin Can Erdem, İtilaf Devletlerinin İstanbul’u Resmen İşgali ve Faaliyetleri, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C.XXI, Sy. 62, Temmuz, 2005, s.677
[8] – Deniz İbrahim Yiğit, İstanbul’un İşgalinde Mülki ve Askeri Binalar, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2019, s.43
[9] – Bozkurt, İtilaf Devletlerinin İstanbul’da İşgal Yönetimi, Ankara, 2014, s.337
[10] – İ. Hakkı Sunata, İstanbul’da İşgal Yılları, İstanbul, 2006, s.79
[11] -Bozkurt, İtilaf Devletlerinin İstanbul’da İşgal Yönetimi, Ankara, 2014, s.341
[12] – Afyoncu, Osmanlı Arşiv Belgelerine Göre İşgal Döneminde İstanbul, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2009, s.16-17
[13] – Erol Ulubelen, İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, İstanbul,1982, s.255
[14] – Esat K. Ertur, Tamu Yelleri, Ankara, 1994 s.199
[15] – Ertur, Tamu Yelleri, Ankara, 1994 s.204
[16] – Bilge Criss, İşgal Altında İstanbul, İstanbul, 2008, 104
[17] – Afyoncu, Osmanlı Arşiv Belgelerine Göre İşgal Döneminde İstanbul, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2009, s.19
[18] – Ertur, Tamu Yelleri, Ankara, 1994 s.204-205