Harbiye Nezareti, “İstanbul’a gel!” diyor. Pâdişâh, “evvelâ tebdil-i hava al, Anadolu’da bir yerde otur, fakat bir işe karışma” diye başladı. Nihayet ikisi birlikte, “behemehâl gelmelisin!” dedi. “Gelemem!” dedim. Nihayet 8/9 Temmuz 335 gecesi, sarayla açılan bir telgraf başı muhaberesi esnasında, birdenbire perde kapandı ve 8 Haziran’dan, 8 Temmuz’a kadar, bir aydır devam eden oyun hitama erdi. İstanbul, benim o dakikada resmî memuriyetime hitam vermiş oldu. Ben de aynı dakikada 8/9 Temmuz 335 gecesi saat 10.50 sonrada Harbiye Nezareti’ne, saat 11.00 sonrada pâdişâha vazife-i memuremle beraber silk-i askerîden istifamı müş’ir telgrafları vermiş oldum. Keyfiyet, tarafımdan ordulara ve millete iblâğ edildi. Bu tarihten sonra resmî sıfat ve salâhiyetten mücerred olarak, yalnız milletin şefkat ve civanmertliğine güvenerek ve onun bitmez feyz ve kudret menbaından ilham ve kuvvet alarak, vicdanî vazifemize devam ettik… Biz, 8/9 Temmuz gecesi İstanbul ile telgraf başında konuşurken, bunu başka dinleyenlerin ve alâkadar olanların da bulunduğunu tahmin etmek güç değildir. O tarihlerde ve ondan sonraki zamanlarda, en hafif tâbirle safdilliklerini mukteza-yı kiyâset ve tedbir göstermeğe çalışmış olanlar hakkında bir fikir vermiş olmak için, müsaade buyurursanız şu vesikayı aynen ıttılâınıza arz etmek isterim.
140/140 |
Konya’dan, Saat: 6 |
İkinci Ordu Müfettişliği Şifre Müdürü Hasan