0

Türk adını taşa hakkeden ilk sanatkârlardan bahsetmeden evvel şu noktayı aydınlatmak belki gerekmektedir: Gök-Türk âbidelerinin başlıcası olan Kül Tigin abidesinde Çinlilerin de yardımı olduğu anlaşılmaktadır. Çin katkısı ne mâhiyette ve ne ölçüdedir ?

Kül Tigin’in hatırasına dikilen taştan öğrendiğimize göre alpin nesiller boyunca anılmasını dileyen vefâlı kardeş Türk Bilge Kağan Türk geleneğince âbidevi bir külliye yapmak istedi. “Bark” (dıvarlı yer, ma-bed? Külliye) “bediz” (resim, taş oyması, nakş), “uz” (heykel) ve “bitig taşı” (yazılı taş) yükseltmeye karar verdi. Ügei-Nor Gölü’nün 30 km Güneyinde Orkun vâdisinde geniş bir saha ayrıldı. Bu sahanın muhtemelen ortasında Batı’dan Doğu’ya giden bir yolun iki tarafına yüzlerce heykel dikildi. Sâhanın içinde duvarlarla çevrili kısımlar vardı (ma’bed, yızılı taş, kurban taşı ve kuyusu). Duvarlar sıvanmış ve ala boyanmıştı. Mabed kademeler üstünde veyâ bir tepe üzerinde yükseliyordu. Mabedin içinde Kül Tigin’in hatununun ve yakınlarının heykelleri bulunuyordu. Mabedin dışında ve mabede giden yolun iki tarafında Kül Tigin’in muhafızlarının ve hizmetkârlarının ve muhârebede öldürdüğü kimselerin heykelleri (balbal) dikilmişti. Muhtelif zoomorfik heykel ve kabartmalar da vardı.

Bu eserleri Türk ve Çinli sanatkârların vücuda getirdiği anlaşılıyor. Acaba hangi eserler Çinlilere hangileri Türklere atfedilebilir? Çin tarihleri bize bu husûsda şu bilgiyi verir:

“732 yılında Kül Tigin öldü. İmparator (hüan-tsung) ölen için bir mezar taşı yaptırttı ve yasını kendisi telif etti. Bir mabed yaptırdı, taşdan bir heykel dikdirdi ve (ma’bedin) dört duvarına ölenin savaşlardaki alpliğini tasvir eden resimler yaptırdı. İmparator bu iş için altı tane meşhur ressam yolladı. (Ressamlar) Resimleri öyle canlı yaptılar ki Türkler hiç böyle canlı resim görmediklerini söylediler. (Kül Tigin’in kardeşi) Mo-Ki-lien (Türk Bilge Kağan) resimlere baktıkça ağlardı” (Liu Mau-Tsai Ost-Türken, s. 179, 228)

Çinli ressamlardan dikili taştaki yazılarda da bahsedilir. Dikili taşın Türkçe yazılarını Yoluğ Tigin adlı beye yazdırıp hakkettiren Türk Bilge Kağan ise Çinli sanatkârların gelişini şöyle anlatır:

Bengü taşka urtım.

Tabgaç kaganda bedizci kelürtim

Bediztim… Tabgaç kagan içreke bedizci iti.

Anar adınçığ barık yaraturtim.

İçin taşın adınçığ bediz urturtım, taş tokutdum

(Orkun, 1/28)

(Abidevi taşa vurdurdum,

Tabgaç (Çin) kağanından nakkaş getirttim.

Nakşettirdim… Tabgaç kağanının iç (saray) nakkâşı edi.

Onlar için ayrı bark (binâ) yardımdım.

İçini, dışını ayrıca nakşettirdim, taşa hakkettirdim.)

Çin tarihi altı sanatkârın yollandığından bahsederken Kül Tigin âbdesi bunların sayısını vermemekte fakat birinin adını söylemektedir. Çinli sanatkâr “Çıkan Çan Senün” (Chi-kuan-chang-kü, Çi-kuan-çag-kiü: Orkun, index) adı geçmektedir.

Gerek Türk gerek Çin yazılarından anlaşıldığına göre gelen sanatkârlar bilhassa ressamdı ve bunlar mabedin içine bugün kalıntıları tamamen harap olan ve hakkında fikir yürütülemeyen kırmızı renkteki resimleri yaptılar.

Bundan başka Çinliler bir heykel yapmıştı. Bu heykel de Jisl’e göre diğerlerinden daha mükemmel ve mermerden olan Kil Tigin’in heykeli olsa gerek. Çin eseri olarak ayrıca yazılı taş ve mabed binası Çin kaynaklarında söz konusu olmaktadır. Fakat Türk kitabelerinde bunlar Türk eseri olarak gözükmektedir.

Kül Tigin külliyesindeki Çin eserlerini böylece saydıktan sonra şu noktayı da kaydedebiliriz. Çinli farzedilen eserlerin de ikonografik unsurları her vakit Çin kaynağından değildir. Çinli sanatkârlar atfedilen heykellerden başlıcası ve belki teki olan Kül Tigin heykelinde Çinli olmayan ikonografik unsurların en bârizi Kül Tigin’in kıyafetidir. Alpin giyimi Çinlilerin “Hu” (Hsiungnu soyundan olanlar ve Batılılar) kıyafeti olarak tasvir ettikleri Çin elbisesine nisbeten “kısa ve dar” olan ve “yakası sola doğru kapanan” atlı milletlerin biniş kaftanıdır. Diğer heykellerde olduğu gibi (Lev.Iıa, d) Kül Tigin heykelinin de çakşırı ve çizmeleri bulunsa gerek. Türk kemeri de Orkun vadisindeki heykellerin bir hususiyetidir. Lüzumlu eşyaların takılmasına mahsus kayış parçaları bu kemere asılıdır.

Kül Tigin’in başındaki kenarı yukarıya devrik ve tâç şeklinde oymalı başlık aslen Yakın Doğu’dan gelme bir şekildedir. Fakat Pazırık devrinden beri (M.Ö. dördüncü yüzyıl) gerek göçebe gerek Çin sanatında göçebe maâbud ve hükümdar tasvirlerinde ve bilhassa Türk eserlerinde bu başlık gözükür. Selçuklular ve Temürlüler devrine kadar devam eden bu başlığa Orta Çağ’da “tâc-i bôrki” denirdi ve Türkün “borç” ü ile İranlı’nın “tâç” mefhumunun birleşmesinden doğan bir hükümdar başlığı sayılırdı.

Kül Tigin’in börk-tâcı’nın üstündeki kuş motifi de Hun, Türk ve diğer göçebe (Köre, Silla devri) mezarlarında ekseriyetle görülür ve Şamanist inançlar çerçevesinde izah edilmiştir. Belki ruhun kuşa teşbihi ile ilgilidir fakat belki de öngün mâhiyeti vardır. Kâşgari tigin’lere (kağan oğulları) yırtıcı kuş adları verildiğini bildirir. Üslûb bakımından Kül Tigin’in börk-tâc’ını süsleyen kuşun kanatlarının yukarı kıvrılan uçları T’ang kuşları usûlündedir. Fakat bu usûl Türk sanatınca benimsenmedi ve VII-IX. Yüzyıl Kırgız tunbak kabartmalarında da gözükür.

Bazı diğer ikonografik unsurlar ise; Çin medeniyeti şekil almadan evvel, etrâftaki göçebe milletler ile henüz müşterek bir harsa sahib olduğunu pek kâdim devirden kalmadır. Yahud da Türklere akraba hatta bir kısmı belki proto-Türk olan Chou’lar (M.Ö.1050-249), Tik’ler (M.Ö.VIII-VII yüzyıl) Hun krallıkları (IV-V) yüzyıl, Tabgaçlar (385-556) ve onlardan inen sülaleler devrindendir. Bu çeşit ikonografik unsurlar belki Gök Türklere Çinden değil kendi soydaşlarından gelmiştir. Hem Çinli hem Türk olabilecek ikonografik unsurlar ihtivâ eden eserleri Jisl daima Çinlilere atfa meyletmiş ve Türkçe yazılar ile balballar dışında Kül Tigin küllüyisinde Türk eseri olmadığını ifade etmişti. Halbuki hem Çinli hem Türk olabilecek ikonografik unsurlar ihtiva eden eserlerin birkaçı Türkçe kitabenin verdiği bilgi ışığında ve stilistik bakımdan Türk menşeli gözükmektedir. Kül Tigin külliyesi vücûda gelirken ancak altı Çinliye mukabil çok sayıda Türk sanatkârının çalıştığı Türkçe kitâbeden bilinir. Bunlardan başlıcası Türkçe kitabeleri hakkeden ve başka külliyelerde de eser bıraktığını ilerde anlatacağımız “Kağan atısı” (Kağan’ın henşirezâdesi veya atalığı) Yoluğ Tigin idi.

Yoluğ Tigin’den başka, pek çok Türk sanatkarları da Kül Tigin külliyesinde gerek “bark” (büyük bina) gerek yazılı taş, gerek nakş işlerinde, çalışdılar.

“Barkın, bedizin, bitig taşın, biçin

yılka, yitinc ay, yiti otuzka,

kop alkadımız… bunca bedizçiğ,

Toygun, Elteber, kelürti”

(Orkun, 1/52)

Mabedini, nakşını, yazılı taşını

biçin yılında, yedinci ay

yirmi üçünde, takdis ettik…

(toygun ve elteber) rütbeli kimseler bunca nakkaş getirdi

 

Çinli kaynakların Çinlilere ve Türk kitâbesinin ise Türklere atfeder gözüktüğü bir eser Kül Tigin’in mabedidir. Filhakika kalıntılardan anlaşıldığını göre bu mabed, üstü çatı ile örtülü dörtköşe (10,25×10,25m) plânda bir Çin köşkü imiş. Fakat yine şu noktayı hatırlıyoruz. Gök-Türklerin “eb” (ev) leri de bu şekilde idi. Hattâ Gök-Türk harflerinden “eb” böyle damlı ve damın ucu yukarı kıvrılmış bir evin piktogramıdır. Türklerin de inşasına iştirak ettiği “bark” (büyük bina) bu mabed mi idi yoksa “bark” ta’biri külliyenin hepsine mi veriliyordu?

Kül Tigin ağıtının yazıldığı taşın motifleri de münâkaşalıdır. Heikel yazılı taşı şöyle tarif eder:

“İki tarafında arslan (Jisl’De göre koç) heykellerinin durduğu bir avlu içinde bulunuyordu. Taşı taşıyan kaplumbağa heykeli sayılmazsa taşın yüksekliği 332 cm idi. Alt genişliği 128 cm. idi ve tepesi hafif incelenerek 120 cm kadardı. Doğu, Şamil ve Cenüb yüzleri Türkçe Batı yüzü Çince yazılı idi.”

“Tepesi yarım daire şeklinde idi ve Doğu ve Batı’ya bakan cephelerde yarım-dâire içinde şu motifler hakkedilmişdi: Türkçe yazılı Doğu cephesinde mir ejderlik tak ve bir Türk damgası (lev. VI a) ve Çince yazılı Batı cephesinde bir çift ejder bulunuyordu.(lev.VII a)”

Şüphesiz ki Kül Tigin için dikilen taş Çin mezar taşlarına benzer. Fakat mevzûbahs Çin mezar taşlarının ekseriyeti Tabgaç ve Tabgaç’lardan inen sülaleler devrindendir. Yine muhtemeldir ki Çin mezar taşları gibi Kül Tigin taşı da kozmik bir mana taşımaktadır. Çin mezar taşları dört cihete nazır dünya planını temsil ederdi. Kül Tigin dikili taşı da Çin kozmolojisinde kâinatın ve şimâlin timsâli olan kaplumbağa tarafından taşınmaktadır (Uygularda şimâl timsali “Kara Yılan” idi) Kül Tiğin hâtırasına dikilen taşın yarım-daire şeklindeki tepesinde Doğu ve Batı yüzlerinde bulunan çift başlı ejder ve çift-ejder (lev.VIIa,VIIa) motifi ise gök-kubbenin ve cenûbun timsâlidir. Cenûb güneşin seyrinin zirvesi göründüğü için Çin kozmolojisinde itibâri şeklide göğün zirvesi Cenup’da sayılırdı. Ejder yıldız manzumesinin göğün tepesinde gözükmesi Çin’de yaz itidâlının (solstitium) işareti olduğundan çift ejder motifi gök-kubbenin ve zirvesinin böylece timsâli oldu. Ancak bu motif de Hunlar ve Türkler tarafından benimsenmiş görünüyordu. Hatta Hsiung-nu’lar ve Türkler mevsim değişmesi bayramlarında ve bilhassa yaz itidâlinde ejder yıldız manzûmesinin gök-kubbenin tepesine vardığı zaman gök ve “Kök Luu” (gök ejderi) ile ilgili merâsimler yaparlardı.

Eğer Türkçe kitâbedeki “yitinc ay” (yedinci ay:Orkun, 1/52) okunuşu dikkate alınırsa Kül Tigin’in âbideler külliyesinin takdisinin de yaz itidâlinde ejder bayramı devrinde yer almış olması mümkündür. Çünkü Pritsak’ın kaydettiği gibi Çin ayları ile Türk ayları arasında iki ay fark vardı. Türk yıl kış itidalinde başlıyor ve yedinci ay yaz itidâline varıyordu (Çinin beşinci ayı). Mezar taşlarına konan ejderli tak motifi bilhassa takdis merasimi yaz itidâlinde yapıldığı anlaşılan Kül Tigin yazılı taşındaki ejderli tâklar belki ruhun göğün zirvesinde bulunan ejderli taka yükselişinin remzi idi. Nitekim Kül Tigin yazılı taşında Türkçe kitâbede Yolluğ Tigin şöyle der:

“Beyim Tigin yügere tenriye…”

(Beyim Tigin yukarı göğe…: orkun, 1/54).

Ejderli takın iki uclarında sarkan başların ağızlarında tuttukları topu ay ve güneşin timsali sananlar çoktur.

Türklerin de ejderli tak motifi il yakından ilgili bulanması keyfiyeti yanında, şu noktaya da bekli kayda değer. Heikal Kül Tigin yazılı taşındaki ejderleri “pek ibtidai” diye tavsif etmişti. Mâhir Çin sanatkârlarından ibtidai bir iş beklenemezdi. Jisl’in dediği gibi, onlara atf edilebilecek eserler mükemmeliyet ile tebârüz ederse, Kül Tigin yazılı taşındaki ejderler Çin eseri olmasa gerek. Bilhassa ki, Heikel, bu şekilde “ibtidai”ejder tasvirlerini, Orkun vadisinde, gerek Gök-Türk,gerek Uygur kalıntılarında çok gördüğünü kaydeder. Demekki, ejder tasviri Türklerde çok yapılmakta idi. Kaldı ki, Yoluğ Tigin, türkçe yazıları hakkederken, doğu çebhedeki ejderli tak motifinin bir kısmını teşkil eden damgayı kendisinin “koyduğunu” söyler ve bu ibâre altına imzasını da atmıştır.

“Bunca bitiğ bitiğme, Kül Tiğin atısı Yolğu Tigin, bütüdim. Yiğirmi kün olurup bu taşka bu tamga kop, Yoluğ Tigin, bitidim… Taş bitidim. Yolug Tigin”

(Orkun, 1/54

Bunca yazıyı yazan, (ben), Kül Tigin “atısı” Yoluğ Tigin, yazdım. Yirmi gün oturup, bu taşa bu damgayı koyup, yazdım. Taşa yazdım. Yolug Tigin

 

Stilistik bakımdan ise Kil Tigin anıtının Doğu cephesinde Türk damgası ve Türkçe metin ile birlikte bulunan ejderli tak (lev.VII a) mümâsil Çin eserlerinden ziyâde Kuşan menşeli ve Türgiş devri (658-766) ve mıntıkasında Türk sanatında da görülen ejderli takı (lev.Vıb) hatırlatır. Eser çok harâp vaziyette olduğu için iyi seçilmemektedir. Fakat takın iki ucundan sarkan ejder başları da Çin T’ang devri ejder maskesine benzemez fakat Kuşan veya ordos menşeli ejder başlarından birine yakındır. Kuşan tarzında görülen başlar makara (timsah) veya Jalebiha (fil) başından mülhemdir. Basitleştirilmiş şekilleri yukarı ve aşağıya doğru açılan ve kıvrılan iki dudaktan ibârettir.

Ordos uslûbundan ejder başı ise böri başıdır. Rudenko’ay göre en eski ejder başı budur ve Ordos eserlerinde görülen (lev.VIIIb) börü başlı yılan Çin ejderinin (lev.VIIIc) prototipidir. Shang devri ejder motifleri bulunalı bu fikir münakaşasız kabul edilemezse de Ordos’un böri başlı yılan şekli bazı Çin eserlerinde ve bilhassa Türk sanatında çok rastlanır (lev.IV).Kül Tigin yazılı taşının Doğu cephesine bir Türk damgası ile birlikte bulunması ve ejderli tâkın iki ucunda sarkan başların böri başı olması ihtimâli tâka bir öngün mahiyeti verebilir. Çünki Gök-Türk hükümdar sülâlesi adının Çin teleffuzu ile şekli A-shi-na, Pritsak’a göre Türkçe “Çina” kelimesinden gelir ve böri demekdir. Böri esâsen Gök-Türklerin öngünü ve efsânevi ceddi idi ve altından böri başı belki tös (totemik hayvan tasviri) mahiyetinde Gök-Türk bayrağı aleminde yer alırdı. Yoluğ Tigin ejderli tâkın ortasına “damga koymuştur”. Aynı damgayı Türk Bilge Kağan’ın lahdı üstünde de geren Radlof bu adamgayı A-shi-na sülâlesinin ve bilumum hanların damgası sanmakta idi.

Kül Tigin yazılı taşının Batı cephesinde ise yani Çince yazının üstünde yine aynı ibtidâi şekilde yapılmış bir çefit ejder motifi vardır (lev.VIIa). Bu ejderler de iyi seçilmemektedir fakat bunların tertibi Tabgaç devrinden bir mezar taşı motifine (lev.VIIb) benzer. Ejderlerin başı aşağıya doğrudur ve ayakları tâkın tepesinde birbirine dolanır. Ancak Tabgaç motifinde ejderler, Ordos ve Türk eserlerinde gözüktüğü gibi makara, jalebha, veya böri başı değil koç başlıdır.

Kül Tigin mabedinde, çin motifi olarak tanınan fakat Türklerin de tekrar ettiği bir motif daha vardır. Bu da pişmiş toprakdan “T’ao-t’ieh” tarzında yarı-ejder, yarı-insan maskeleridir. (lev.Va) Bunlar muhtemelen dört tane idi ve dört duvara asılmıştı.

T’ao-t’ieh maskesi filhakaki Çin’den gelmiştir fakat Çin’in ecnebi ve belki de Türklerle akraba milletler tarafından idâre olduğu devirdendir ve Çin’e karşı harp eden bir efsânevi beyin başını temsil eder. Kırgız Türkleri T’ao-t’ieh’den gelişmiş bir maskeyi miladdan evvelki yüzyılda Türk sanatına mahsus şekilde geliştirmişlerdi. (lev.Vb). Bu motifin de Türk mitolojisi ile bağları bulunması mümkündür çünkü Kırgız uslubunda fakat aynı mahiyette maskeler Çin sanatkarları ile ilgili olmayan Tonyukuk mabedinin dört duvarına asılmıştı. Uygur metinlerinde maskeye “Ölüm madar (makara)” denir.

Böylece Kül Tigin âbidesinde Çin eserlerinin kısmen Türk harsına intibâk etmiş olduğu neticesine varıyoruz. Muhtemelen Çinliler Türk geleneğini yakından biliyordu veya Türkler onlara yol göstermişti. Diğer taraftan Çinlilere atfedilenlerin de bazılarının hakikatte Türk eseri oluğu kanaatine varıyoruz.

Bu saydıklarımız dışında kalan eserlerin Türkler tarafından yapıldığı hakkında kimsenin şüphesi yoktur. Türk eseri olduğu muhakkak görülen “balbal” ve hizmetkâr heykellerinden (lev.III) yalnız Kül Tigin külliyesinde (lev.II) yüzlerce mevcut idi. Halen bile 169 tanesinin büyük yol üzerinde dizildiğini Jisl kaydeder.

Bu âbidevi kurganların gerek Orkun vâdisinde gerek başka yerlerde pek çok emsâli vardır. Sâdece bugünkü Moğolistan’da Kül Tigin külliyesinden daha eski muhtelif kurganlar arasında şunları kayedebiliriz tarihi bilinmeyen kadim Şivet-ulan külliyesi; her ikisinin de M.S. 716 etrafında öldükleri sanılan Türk hakimi Tonyukuk’un ve Tarduş beyi Küli Çur’un âbideleri. Nitekim Çin târihleri Türklerin şu geleneğini kaydeder:

“Bir alp ölünce mezarının üzerine bir hatıra sütunu dikerler. Mezarı bir bina şeklinde inşâ ederler. Buraya ölenin bir tasvirini ve hayatında bulunduğu savaşların resimlerinin yaparlar. Bir adam öldürmüş ise bir taş dikerler. Bazen yüzlerce hatta binlerce taş bu iş için kırılır” (Balbal denen heykeller bu taşlardan oyulurdu)

Balbal denen taşa oyulmuş heykeller Türk sanatının hususiyetini veciz bir şekilde ifade eder. Gök-Türk devrinde henüz kısmen ibtidâi olan bu sanat Kül Tigin heykeli münasebeti ile Çin târihçilerinin Türklere atfettiği zevke uygun olarak, canlı tesiri vermek istemektedir. Her “balbal” muhtemelen bir portredir. Fakat Gök-Türk sanatkârının kuvvetli şahsiyeti onu mübâlagalı bir ifadeye sevketmiş (expressionisme) ve tabiatın ötesinde hata bazen karikatüre yaklaşan birer portre (lev. IIIa) vücuda getirmiştir. Balballar görünüş, kıyâfet ve ellerinde tuttukları temsili eşya (kadeh, kuş) bakımından Türk kültür tarihi için de ehemmiyetli malzeme teşkil eder (Lev.II, III)

Zoomorfik motiflerden oturmuş koç heykelleri de Şivet-ulan ve Moğolistan’daki Gök-Türk muhitine has görünmektedir (lev.Ivc). Bunların bilhassa mezarlarda bulunması henüz daha anlaşılmamış bir mana ifade etmiş olsa gerek. Tabgaç mezar taşındaki koç başlı ejder tasvirini de bu münasebet ile tekrar hatırlıyoruz (lev. VII b). Şivet-ulan (lev.Ivc) üslubunda bir çift karşılıklı koç heykeli Kül Tigin külliyesinde yazılı taşın bulunduğu avlunun girişinde durmakta idi. Bu koç heykelleri Türk mezarlarının bir hususiyeti olarak Türklerin göç ettiği yollar boyuna dizilmiş ve Mangışlak’dan geçerek Anadolu’ya kadar uzanmıştır.

Kül Tigin’in ölümünden iki yıl sonra kardeşi olan Gök-türk kağanı Türk Bilge Kağan da öldü. Artık Gök-Türk devleti yıkılmış ve bir daha kurtulmuyacaktı. Fakat Türklük için mücadele eden alplerin hatırası abideler sayesinde bize kadar gelecekti. Türk Bilge Kağan anmak için yapılan külliyenin bütünü mimarı, heykeltraşlık ve resim eserleri ile baştan başa Yolluğ Tigin’in düşüncesinden doğmuştur ve sanatkâr bunu iftihar ile söyler.

 

“Bunca barkığ, bediziğ, uzığ,

Kağan atısı Yoluğ Tigin, men,

Ay artuku tört kün olurup, bitidim, bediztim”

(Orkun, 1/72)

(Bunca binayı, nakşı, heykeli (ben),
Kağan “atısı” Yoluğ Tigin,
Bir ay dört gün oturup, yazdım, nakşettim)

Yoluğ Tigin’in ifâde tarzından da anlaşıldığına göre bu kadar çok eserin böyle kısa bir zamanda tek adamın çalışması ile vücuda gelmesi bu eserlerin “Kağan atısı”nın tasavvurundan doğduğu manâsınadır. Bu keyfiyet Türk Bilge Kağan’ın yontulmuş taşdan figuratif lahdi üzerinde yazılı sanatkâr adlarından bellidir: yalnız bu nakş (lev.I) üç ayrı Türk sanatkârlarının emek mahsülüdür:

“Tekeş Kül Tudun inisi

Yükünür kün bedizmiş

Azganaz Er Agar bedizmiş

Çiner bedizmiş”

(Orkun, I/121-123)

(Tekeş Kül Tudun’un küçük kardeşi,

(Ölenin hâtırası önünde) eğilinen gün nakş etti

Azganaz Er Agar nakş etti.

Çiner nakş etti)

Bu eserde (lev.I) Türk Bilge Kağan elde “ayak” (kadeh) hükümdar usülünde bağdaş kurmuştur. Sağında ve solunda da iki kimse ellerinde kadeh ayakta durmaktadır. Üslup ve muhteva bakımından çok ilgi çekicidir. Üslup Gök-Türs sanatının ibtidâi fakat evvelce söylendiği gibi kuvvetli realizminden ziyade mübâlagalı ifadeye meyvâl tarzını gösterir. Tertip, Altay erken Gök-Türk eserlerinde de görüldüğü gibi bir merkezi şahıs etrafına toplanan mütenazır unsurlardan müteşekkildir. Kağan dünyanın kutbunu teşkil etmektedir.

Türk Bilge Kağan’ın lahdı üstündeki nakş şu bakımlardan da bilgi verici mahiyetdedir: Gök-türklerin görünüşü, kıyafetleri ve belki de Hun ve Türklerin and içme merâsimi bu eserde tasvir edilmiş. Nakşın sol üst köşesinde yazı ve mâhiyetlerini yukarıda münakaşa ettiğiz damga ve kuş motifleri gözükür. Yırtıcı kuş burada yandan gözükmektedir. Motif muhtemelen heraldik bir öngün olabilir.

Türk Bilge Kağan’ın mezarındaki arslan heykeleri de (lev.Iva) . Şivet-ulan külliyesinde bulunan tarzdadır (lev.Ivb) ve Çin üslûbunda değil Kuşan sanatı arslan heykellerine benzer.

Aynı yüzyıl içinde Tarduş Türkleri muhitine dönersek 716 etrafında ölen Tarduş Beyi Külli Çur’un Ihe-hüşotü’daki dikili taşında şu ibâreyi bulmakdayız:

“Kagan inisi… Çur Tigin kelip

Ulayu tört tigin kelip

İşbara Bilge Küli Çurug yuglatı

Bedizin bedizti, olurtu”

Orkun I/139

(Kagan’ın (ilteriş Kutluğ Kagan) küçük kardeşi Çur Tigin gelip

Daha dört tigin gelip

İşbara Bilge Küli Çur’un yoğunu tuttular

Nakşini nakş ettirdi, oturttu)

Son bahsedeceğimiz imzalı eser (lev. IX) Orkun’un dokuzuncu yüzyıl başına ait sandığı Uygur yazılı taşıdır. Heykel taşın bulunduğu eski Uygur başkenti Ordu-balık’i şöyle anlatır:

“Orkun deresinin ötesindeki Kara-balgasun ya’ni “kara-harabeler” dört köşe şeklinde surlu bir şehirdir. Bu harabelerde bir yazılı taş buldum. Kızıl granit taşından, pek güzel bir âbide idi. Dört kısımdan ibaret bulunuyordu. Alt kısmını 90 cm yüksekliğinde oturmuş arslanlar taşıyordu. Taşın eni 140 cm kadardı. Taşın bütün boyu en aşağı altı metre idi. (Heikel, “Les monuments…”, (s.XI-XII).

Taşın üzerinde Türkçe, Sogdca ve Çince yazılar vardı. Ay-tengride kut bulmış alp Bilge Kağan’ın dikdirdiği bu taşda Uygurların M.S. 762’de Mâni dinini kabulü anlatılmakta ve Uygur başkentinde kan dökülmesi (insan ve hayvan öldürülmesi) yasaklanarak yalnız prinç yenmesi “yargılanmaktadır”. Eseri Alp Inancı Baga Tarkan’ın vücuda getirdiği kitâbede yazılıdır.

Kitâbenin üstündeki yarım daire şeklinde kısım içinde Kül Tigin anıtında olduğu gibi ağızlarında ay ve güneş timsali birer top tutan bir çift-ejder motifi görünür. Burada da ejder tâkı motif’inin gök-kubbeyi temsil ettiği anlaşılıyor. Çünkü altındaki Türkçe kitabe şöyle demektedir.

“Bu Tenriken, tenrikede kut bulmış

Alp Bilge Tenri uygur Kağan’ın bitiği”

(Orkun, I/85)

(Bu semavi, gökte kut bulmuş

Alp Bilge-tenri Uygur Kağan’ın yazısıdır.)

Alp İnancı Bağa Tarkan Uygur Kağan’ının yazısının üstüne öngün mahiyetinde, Uygur metinlerinde ejderlerin kağanı olan “Kök Luu”yu resmetmiş olmalıdır. Uygur Kağan’ının “kök-Luu”su Kül Tigin taşının batı tarafında bulunan çift-ejder’e tertip bakımından benzer. Her iki eserde ejderlerin başları aşağıya tâkın iki ucuna sarkmış ve tâkın zirvesinde ard ayaklar birbirine dolanmıştır. Ancak Uygur âbidesi daha çok mütekâmildir ve ejderlerin hususiyetleri vücutların timsah gibi derisi belkemiği teşkil eden ve Türk ejderlerinde çok görülen “yip” (ip) motifi başın yanındaki sakallar ve nihayet başın kendisi pek iyi seçilmektedir. Ejderlerin başı miladdan sekiz ilâ yedi yüzyıl evvelki Ordos ejderi (lev VIIIb) tarzında böri başıdır. Bu başın hususiyetleri üst dudağın helezon şeklinde kıvrılması veya tepesinde bir çıkıntı olmasıdır; gözler şaşıdır. Uygurların Ordos mıntıkası ile bağları vardı ve bu ejder başı şekli muhtemelen çok eski devirlerden beri göçebe Uygur sanatında tekrar edilegelmişdi. Gök-Türk ve Uygurlarda böri başlı ejderin öngün mahiyetinde olduğu fikri böylece kuvvetlenmiş bulunuyor.

Alp Baga Tarkan’ın bu eseri ile Moğolistan’daki gezintimizi bitirmekteyiz. Yedinci ilâ dokuzuncu yüzyıllarda Moğolistan’da yerleşmiş Gök-Türk, Tarduş ve Uygurlardan altı sanatkâr adı vermiş bulunuyoruz. Daha başkalarını da bulmak belki mümkün olabilir.

Kaynak:

Emel Esin, Türk Kültür El Kitapı Cilt: II Kısım: Ia 1972 (Ötüken illerinde M.S. Sekizinci ve Dokuzuncu Yüzyıllarda Türk Abidelerinde Sanatkâr adları), S.:44-52

Türkçe Tarih

Eski Türklerde Ok’un hukuki bir sembol olarak kullanılması

Önceki yazı

Altın Elbiseli Adam

Sonraki yazı

Bu yazılar da ilginizi çekebilir

Yorumlar

Bir yorum yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Daha fazla yazı İlk Çağ