0

Atatürk’ün eğitim anlayışında Türklük, Türkçülük ve Millilik temel hedeftir. Başöğretmen Atatürk eğitim alanındaki sözlerinin büyük bir kısmında “Milli Eğitim” vurgusu yapmıştır. Atamız cehalet ile yapacağımız savaşta, Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi, fikirleri ve kahramanları kendi içimizden çıkarmamız gerektiğini düşünmektedir. 1929 tarihli ilk mektepler talimatnamesinde Atatürk’ün bu düşüncesi açık seçik yer alır.

“İlk mekteplerde eğitimin ilk ve son maksadı; çocukların, millî hayata layıkıyla intibak etmeleridir. Eğitimde Türklük ve Türk vatanı esas mihveri teşkil etmelidir. Çocuklarda millî hislerin beslenmesi ve kuvvetlenmesi için her fırsattan istifade edilmelidir” [1]

Yüce Başbuğ, Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkılışa götüren süreçte en büyük etkenlerden birini eğitimin insanımızın ruhuna ve kişilik özelliklerine uygun olmaması olarak açıklar. Başöğretmenimiz, çocuklarımıza herşeyden önce “milli” değerlerimize karşıt görüş ve kişiler ile mücadele etmenin yollarını öğretmek esasını önemser. Atatürk’e göre eğitim, hükümetin en verimli ve en mühim görevidir. Bu görevi layıkıyla yerine getirebilmek için Türk aydını, savaş sırasında maharetle kullandığı silahı gibi aklını da cehalet karşısında kararlılıkla kullanmalıdır. Atatürk, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin eğitim felsefesinin ilk adımlarını atarken dünya üzerindeki tüm eğitim anlayışlarının ülkemiz şartlarına uyan bir bileşiminin tatbik edilmesine gayret etmiştir. Bunu yaparken “Milli Tarih” ve “Milli Kültür” çıkış noktası olmuştur. Atamız batı medeniyetinden eğitim – öğretim alanında örnekler alınabileceğini, bu yapılırken taklitçilikten kaçınılarak, Türklüğümüzü muhafaza eden ve ırkımıza uygun bir sentez yapılması gerektiğini vurgular. Bu hedeflerine daha hızlı ve bilimsel ulaşabilmek için kurdurduğu; maddi, manevi desteklediği “Türk Dil Kurumu” ve “Türk Tarih Kurumu” da daha “Türk” bir eğitim sisteminin doğması için büyük destek sağlamışlardır.

“…Şimdiye kadar izlenen öğretim ve eğitim yöntemlerinin milletimizin tarihi gerilemesinde en önemli neden olduğu kanısındayım. Onun için bir milli programdan bahsederken, eski devrin hurafelerinden ve doğuştaki niteliklerimizle hiçbir ilgisi olmayan yabancı fikirlerden, Doğu’dan ve Batı’dan gelen bütün etkilerden uzak, milli karakter ve tarihimizle uygun bir kültür kastediyorum.” [2]

Başöğretmen Atatürk, başta köylülerimizde olmak üzere, insanımızda o dönemde çok kötü seviyede olan okuma – yazma oranlarından çok rahatsızdır. Yeni alfabenin kabulü ve Millet Mektepleri ile başlatılan eğitim seferberliği sayesinde insanımızın muaassır medeniyetler seviyesine ulaşması hedefinde önemli bir adım atılmış olur. Milli Eğitim’de amaç hem cehaletin önüne geçmek, hem de insanımız sosyal ve kültürel açıdan Türkiye Cumhuriyeti’nin değerlerine uygun ve aktif bireyler haline getirmektir. Atamız bu amacın gerçekleşebilmesi için eski zamanların ezberci eğitim anlayışının yerine, teorik bilgilerin gündelik hayat ile ilişkilendirildiği ve uygulandığı bir eğitim anlayışını öngörür. Ona göre gerçek aydın sadece bilen değil, aynı zamanda uygulayan ve hayatta başarılı olan insandır. Dolayısıyla pozitivist, bilimsel bir eğitim anlayışı Türk Milli eğitimi için en ideal olandır. Atamız başta “Tevhid-i Tedrisat Kanunu” (Öğretim Birliği Yasası) olmak üzere, Avrupa ülkelerinin yüzlerce yılda gerçekleştirebildiği eğitim reformlarını Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu takip eden yıllarda, çok kısa bir sürede gerçekleştirmiştir. Her geçen yıl artan sayılarda, yurt dışı eğitimine gönderilen, üstün yetenekli Türk gençlerinin yurda dönerek katkı sağlamaları sayesinde “Türk Eğitim Reformu” büyük ivme kazanmıştır.

“Kitapların cansız teorileriyle karşı karşıya gelen genç beyinler, öğrendikleriyle memleketin gerçek durumları ve menfaatleri arasında ilişki kuramıyorlar. Yazarların ve nazariyatçıların tek taraflı dinleyicisi durumunda kalan Türk çocukları, hayata atıldıkları zaman bu ilişkisizlik ve uyumsuzluk yüzünden tenkitçi, karamsar, millî şuur ve düzene uyumsuz kitleler meydana getirirler.” [3]

Atatürk, Kurtuluş savaşı sırasında “Öğüt Kurulları” ve “Milli Kongre Cephesi” kuran öğretmenlerin başta Sultanahmet Mitingi olmak üzere, halka “Bağımsızlık” ve “Kurtuluş Savaşı” fikirlerini anlatmalarını her fırsatta takdir etmiştir. O günlerde “Fikri, Vicdanı ve İrfanı Hür” nesiller yetişmesi için Başöğretmenimizin önderliğinde adımlar atan eğitim kahramanları Atatürk’ün gözünde hep çok özel bir yerde olmuşlardır. Kahraman başbuğ, öğretmenleri kendi liderliğinde savaşan şanlı ordumuz ile aynı değerde görmüş, her konuşmasında cehalete karşı bir “Kurtuluş Savaşı” yapılması gerektiğini vurgulamıştır.

Başöğretmenimiz Atatürk, “Sınıfa girdiği zaman cumhurbaşkanı bile öğretmenden sonra gelir.” diyerek hem öğretmenlere verdiği değeri, hemde eğitim kahramanlarının sorumluluklarının önemini vurgulamıştır. Bugün onun bizlere hedef gösterdiği “Büyük Türkiye” hedefine ulaşabilmek için, Türk öğretmenlerinin “Kurtuluş Savaşı” benzeri bir eğitim – öğretim savaşında büyük fedakarlıklar yapması gerekmektedir. Günümüzde böylesi bir mücadeleyi gerçekleştirebilmenin yegane yolu Türk kültür – töresini daha iyi öğrenmek, yaşamak ve çocuklarımıza aktarmaktır.

Son söz her zaman Yüce Başbuğ Atatürk’ün olacaktır.

“Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.”

Hakan Şahin
İstanbul Üniversitesi Tarih Lisans Programı Öğrencisi

Geldikleri Gibi Giderler!

Önceki yazı

Yeni lisan

Sonraki yazı

Bu yazılar da ilginizi çekebilir

Yorumlar

Bir yorum yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Daha fazla yazı Osmanlı Tarihi