Yazar: Prof. Dr. Abdülkadir İnan
Gerçekten sene Sovyet İlimler Akademisin şarkiyat enstitüsü tarafından neşredilen mühim kitaplardan biri S.a. Kozin’in Moğolların gizli Tagrih =Yüon-çao Bi-şi üzerinde çalışarak hazırladığı eserin birinci cildidir.
619 sayfa tutan bu birinci ciltte “Moolların gizli tarihi” nin nushalarına ve bunlar üzerinde bugüne kadar yapılan tetkiklere dair malumat, Moğolca metnin rusca tercümesi, Çin-Moğol yazıziyle metnin ve Altan Topçu’nun bu metne müvazi parçalarının Latin harfleriyle transkripsiyonu, eserin uygur harfleriyle yazılmış asıl nüshasının bulunduğu farzedilerek yapılan transkripsiyonu girmiştir. Eserin sonuna lügatçe (İndex verhorum) de ilave edilmiştir.
Müellifin izahına göre bu eser üç cilt olacaktır, birinci cilt on dört yıllık uzun bir mesainin mahsulüdür. S. a. Kozin, ilk önce Yüan-çao bi-şi ni bugüne kadar neşir ve tercüme edilmiyen manzum parçalarını neşretmek maksadiyle işe başlamış ise de bugüne kadar yapılan transkripsiyon ve tercümelerin kanaat verici olmadığını görerek bu eseri textoloji, filoloji morfoloji, sintaks ve tarih bakımlarından inceliyerek temamiyle neşrini üzerine almıştır.
Kozin’in mesaisinin Moğoliyat bakımından olan ilmi kıymeti hakkında söz söylemek salahiyetini haiz olmadığımızdan bu sahanın en ileri gelen mütehassıslarından Profesör N. Poppenin bu eser yazdığı mukaddemeden şu sözleri nakletmekle iktifa ediyoruz.
“Kozin’in mesaisi Mogoliyat tarihinde gerek kemiyati ve gerek keyfiyeti bakımından istisnai bir hadisedir mevzuunda etraflı ve derin bilgisin göstermiştir. Tam cesaretle diyebiliriz ki bugün u işi hiç kimse S. a. Kozin kadar muvaffakiyetle başaramazdı…”
Yüan-çao bi-şi 1860 senelerinde Rus Sinologu rahip (Kafarov) Palladius tarafından Pekin sarayı kütüphanesinde keşfolundu. Bu nusha, mogol dilinde Uygur harfleriyle 1240 da yazılmış olan Mongolun Niuça topcan (Mogolların Gizli Tarihi) adlı eserin Mogolları Çinden koğan ilk sülalenin birinci hükümdarı Hun-Wu (1368-1398) zamanında yapılan Çince tercümesi olduğu malum oldu.
Eserin kaşifi Palladius bu Çince nushasının tenini Ruscaya tercüme ederek Pekin’dek Rus Ruhanileri heyeti azalarının mesaileri külliyatının IV inci cildinde (1866) neşretti. Palladius nu verdiği malumat göre, bu esere dair ilk malumat Ming sülalesinin tarihinde 1382 de zikrolunuyor. Mogol sülalesinin resmi tarihi olan Yüan Şide bu eserden istifade edilememiştir. Çünki bu eser Mogolların Gizli tarihi idi. (s. 1-2).
1872 de yine Palladius tarafından bu eserin ikinci nushası Han-lin luan- sarayında bulundu. Bu nusha üç metin ihtiva ediyordu:
1-Çin hiyeroglifiyle yazılı Mogolca metin,
2-Moğolca metnin her kelimesinin altına yazmak suretiyle Çince tercümesi ve
3- Moğolca metnin Çinceye müstakil tercümesi.
Yüna-çao bi-şi Şark ve Garp alimlerini aşağı yukarı 80 seneden beri meşgul etmekte olmasına rağmen tam metin ve tercümesi neşredilememişti. Bu işi ciddi olarak ele alan sinolog ve Mongolist Erich Haenisch oldu. Bu zat 1937 de Çin Hiyeroglifleriyle yazılı Moğolca metnin transkripsiyonunu, 1939 da lügatçesini (Worterbuch) neşretmiş. Nihayet 1941 de almanca tercümesini de verdi. Böylece E. Hanenish ile S.a. Kozin Mogolların Gizli Tarihi inin almanca ve Rusca tercümelerini aynı senede neşretmiş oldular.
Orta Asya ve mogol tarihiyle uğraşanlar bugüne kadar yalnız Palladius’un tercümesinden faydalanıyorlardı. Kozin ve E. Haenisch’in tercümeleriyle Palladius’un Çince metinden yaptığı tercüme karşılaştırılırsa Çince tercümenin (yahut Palladius tercümesinin) ne kadar eksik ve hatalı olduğu görülür.
Yüan-çao bi-şi’nin bu kümemle tercümeleri ve şerhleri Reşidüddin’in “Cümiüttevarih” indeki Türk ve mogol tarihine ve an’anelerine ait malumatın neşri ve izahı içinde yardım edeceğinde şüphe yoktur. Çünkü “Moğolların gizli tarihi” Reşidüddin tarafından istifade edilen kaynakların en mühimi olduğunda şüphe yoktur.
Malumdur ki Redişüddin Türk ve Mogollara dair verdiği malumatı, hazinede saklanan Altan Debter den aldığını kaydetmiştir.
Kozin’in tetkikleri neticesinde anlaşılmıştır ki Moğolistan’da sülalelerinde menşeine ve şecerelerine dair Altan Debter, Altan Topcı veyahut Köke Debter adiyle yazılı veya şifahi rivayetler ve menkıbeler mevcuttu. Bu Debter’lerin Altan veya Köke (Gök) ile vasıflandırılması Türk şamanizmininin ebedi gök tanrı, altun yüzlü anamız yersu Ötüken akidesinde mülhemdir. Milli şamanizmin sukutundan ve lamayizmin nüfuzundan sonra Mogolistan’da “Gök” yerine Şara (asrı) ve Çağan (beyaz) renkleri sembolik renkler oluyor. Eski Mogolcada altan (yani altun) rengi “Al” rengini ifade eden sembolik milli renk olmuş olsa gerekdir. Kozin’in fikri de bu merkezdedir(s. 30)
“Moğolların izli tarihi” nin metinlerinden anlaşıldığına göre [Kozin S. 160; e. Haenisch, S. 87, S. 203] Koko Debter, ayin zemanda asılzadelerin hizmetleri şecereleri ve mahkeme kararları kaydedilen sicil defterine de denilmiştir.
“Moğolların Gizli Tarihi” adiyle maruf olan bu eserin münderecatına gelince-birinci bap Cengiz Hanın şeceresini köyler ve şöyle başlar; “Cengiz Han’ın ceddi alası yüksek Tanrının [Semanın] iradesiyle doğmuş Börtecino [Bozkurd] idi. Onun karısı Hoay Maral [Beyaz Geyik] idi. Bunlar Tengis gölünü geçerek Onun ırmağına geldilerve Burhan hldan dağında göçüp kondular. Onlardan biri oğul doğdu, Batacihan, Bunun oğlu Tamaça, bunun oğlu Horicar mergan, Horicar’ın oğlu Auçam-boro’ul, bunun oğlu Sali-Haçau bunun oğlu Yeke Nidun, bunun oğlu Simsoçi, bunun oğlu Harçu.
Harçu’nun oğlu Borjigiday Mergan’ın karısı Mongaljin hoa idi. Borjigiday Mergan’ın oğlu Torgoljin Boyan’ın karısı Borohçin hoa idi. Suyalbi-Borolday adlı hizmetçisi Bayur ve Boro adlı iki atı vardı. Torgoljin’in iki oğlu vardı. Duwa Sohor, Dobun Mergan
Duwa sohor’un alnında tek bimr gözü vardı. Butek gözüyli o üç göç yerden [üç günlük yerden] görürdü.
Bir gün Duwa küçük kardeşi dubun boyon ile Burhan Haldun dağına çıktı. Duwa Sohor burhan Haldun’un tepesinden bakarak Tengelik ırmağı sahili boyunca bir kalabalık göç gördü. Ve dedi; Bu göçün ortasındaki araba çadırda bir güzel kız var.
Bu kız Alangoa idi. Duwa Sohur bu kızı kardeşi Dubun Mergan’a alıyor.
Bu destani tarih bu suretle başladıktan sonra Cengiz Han’ın efsanevi veya hakiki ecdadı hakkında malumat veriyor.
Nihayet Cengiz Han’ın babası Yesugey Bahadır zamanına geliyor. Onun 9 yaşar Cengizi Honkirat [Kongrat] kabilesinden bir kızla nişanlandırması, evine dönerken yolda Tatarlar tarafından zehirlenmesi, son sözlerini Munlik adlı birine söyliyerek karısını ve çocuklarını ona emanet etmesi hikaye ediliyor. Bununla birinci bap tamam oluyor.
İkinci bapta Cengiz Han’ın gençlik hayatı anlatılıyor. Cengizin anası Olun (Ho’elun) küçük çocuklarıyle dul kalıyor. Çük sıkıntı çinidedir. Mensup olduğu kabileden himaye görmüyor. Belki hareketlere maruz kalıyor.
“Ambagay Hanın karıları- Orbay ve Sahatay ecdad markadi’ni ziyarete gidiyorlar. Yesugey’in dul karısı olun da geliyor. Fakat lehinde olmayan sebepler dolayısıyla geç kalmıştı.; merasim ve ayin bitmişti. Olun diyor; “Ne için beni kurban ayininden, et ve şarabından mahrum bıraktınız? Demek siz insanların gözü ünündeki yemeği ve haber vermeden göç etmeyi biliyorsunuz!”
Orbay ve Sakatay ona şöyle cevap verdiler;
“Çağırsak bile sana yedirmeye değmez ne bulursan onu ye dilensen bile, sana vermiye değmez, ne gelirse onu ye! Ambagay Han öldü. Diye mi bizimle konuşmağa cesaret ediyorsun?”
Ecdat şerefine yapılan kurban ayinine iştirak ettirmemek kabileden tardetmekle müsavi olduğunun düşünürsek olun Hatunun ve çocuklarının ne feci bir vaziyette bulunduğunu göz önüne getirmek göç değildir.
Kabile Olun Hatun’u ve çocuklarını bırakıp göç ediyor. Yesugey ailesini himaye etmek istiyen Çorha-ebugen’i kabile bahadırları süngüliyorlar….
Fakat Olun Hatun beceriksiz kadere boyun eğip ağlacyak kadın değildir. “Gizli Tarih” onu, manzum olarak şöyle tasvir ediyor:
“Akıllı ve hünerli doğmuş zevce idi Olun Hatun
“Bak, küçük yavrularını nasıl besledi;
“Yemenisini başına sım sıkı sarıyor.
“Beline kuşağını bağlıyor, eteklerin toplıyor
“Onon ırmağı boyunca aşağı yukarı koşuyor
“Moyıl ve yabani elmalardan dane dane toplıyor
“Gece gündüz [dinlenmeden koşarak] yavrucaklarını besliyor
“Kutlu doğmuş kadındı anamız Olun
“Yavrucuklarını bak, nasıl büyüttü;
“Elinde sepet, kırlara gidiyor
“Yavrucuklarını beslemek için
“Sudun ve çiçigina göklerini kazıyor,
“Moyıl ve yabanı soğanla beslenen bu yavrular
“Saltanat Seririne kadar yükseldiler
“Bilge Ananın evladı olan bu çocuklar nizamperver ve bilge oldular.
“Kahraman olup yükseldiler.
“asil insan olarak
“Cesaretleri ve kahramanlıklariyel temayüz ettiler”
………
Anlaşılan eski Mogollar nazarında İdeal kadın ve ana budur. Cengizi böyle bir ana yetiştirmiştir.
Bu bapta Cengizin ufak kabile reisleriyle mücadeleye başladığı, çok sıkıntılı hayat geçirdiği hikaye edilir.
Üçüncü bapta “Merkit kibalesinin tenkili, Temuçin’in Cengiz Han unvanını alması” söylenmektedir.
Merkit kabilesi Temuçin’in obasını bakarak yağma etmiş idi. Temuçin kardeşleriyle beraber Kereit kabilesi reisi Toğrul-Vang-han’a gidiyor ve yardım istiyor. Vang-Han yarım ediyor. Temuçin Camuka’ya da müracaat ediyor Camuka temuçin’e müsbet cevap veriyor ve yardımına koşuyor. Camuka’nın Cengizle muhavereler ekseriya manzum olarak tesbit edilmiştir.
Temuçin, Camuka ve Toğrul Han birleşerek Merkit kabilesini mağlup ettiler, “Çadırlarını yıktılar, güzel kızlarını kucakladılar. Camuka ile Temuçin çocukluk hatıralarını konuştular, on bir yaşlarında iken onon ırmağının buzu üzerinde kapıp oynadıklarını, bir birine hediyeler verip “anda” olduklarını “anda” lığa dair eski kanunun hükümlerini bahis mevzuu ettiler
Camuka ile temuçin bir buçuk yıl dost geçindiler. Bir göç esnasında Camuha Cengiz Hana şiirle hitap ediyor. Fakat Cengiz han bu şiirin manasını pek de kavrayamıyor. Anası Olun ile karısı Börte hatun bu şiirde düşmanlık gizlendiğini meydana çıkarıyorlar ve “Camuha mütelevvin adamdır. Biz onu bıktırdık, ondan kaçmalıyız” diyorlar.
Bundan sonra iki “anda düşman oluyorlar. Dördüncü bap Cengiz Han’ın Camuka ve Tayçiut’larla mücadelesinden bahsediyor.
1201 de “alhuy bulak” denilen yerde Cengiz Hana muhalif olan kabilelerin kurultayı toplanıyor. Camuha bu kurultayın karariyle Gur Han ilan ediliyor. Bundan haberdar olan Cengiz Han derhal Vang – Han ile birleşip bunların üzerine yürüyor. Nayman Hanı Buyruk ve Oyrat’lardan Hudupa-Beki sihirle yağmur yağdırmağa ve fırtına çıkarmağa muktedir idiler. Bunlar Cengiz Han’ın ordusu üzerine yağmur yağdırmak için sihir yaptılarsa da fırtınalı yağmur kendi orduları üzerin yağdı ve “Tanrı bize darıldı” diyerek kaçıştılar. Cengiz Han bu sefer de zafer kazandı.
Beşinci babpa Tatarlar’ın imhası, Vang-Han ile bozuşma bahis mevzuu edilmektedir.
Tatarlar’ın tenkilinden sonra Cengiz Han büyük sülale Şurasını topladı. Bu şuranın karariyle dört Tatar kabilesinin [Çagan tara, Alçi tatar, Dutaut tatar, aluhay tatar] erkeklerin den araba tekerleği çivisinin hizasından yüksek olanların hepsi kılıçtan geçirildi. Bundan sonra Cengiz Han ile Vang-Han’ın arası açılıyor.
Altınca bapta Kereit Hanlığının sonu hikaye edilmektedir. Kereit’ler, Nayman’lar ve diğer Mogol kabileleri Camuka’nın riyaseti altında Cengiz Han’a karşı birleşiyorlar.
Yedinci bapta bu birleşen kaillerin tenkili ve Vang-Hang’ın ölümü, sekizinci bapta nayman Hanı küçlük’un Karahıtay imparatoru Gur-Han ülkesine, Tohtoa’nın Kıpçaklar ülkesine firarı, Cebe’nin Küçlüğü ve Subetay’ın Tohtoa’yı takibi Camuka’nını ölümü, Cengiz Hanın hakan olması ve silah arkadaşlarına ihsanı tasvir edilmektedir. Merkit ve nayman kabileler tenkil edildikten sonra amuka beş arkadaşı ile dağlarda dolaşıyor, yabani koç avlayup besleniyorlardı. Bir gün Camuka arkadaşlarına;
“Kimlerin kimlerin oğulları, ne gibi babaların evlatları bugün yabani koç aviyle besleniyorlar!”
dedi. O gün arkadaşları Camuka’yı bağlayıp Cengiz Han’a teslim ettiler. Camuka şu sözlerin Cengiz Han’a arzedilmesini rica etti. [aslında manzum]:
Kargalar toplanıp Sunayı avladılar.
Köleler toplanıp Hanlarına el kaldırdılar.
Dostum, Hakanım buna ne ceza verirsin?
Sıçancıl tenbel kartal güzel ördek avlamağı düşündü.
Köleler, uşaklar Hakanına ihanet tasarladılar
Ey mukaddes Hakanım, dostum!
Baba katillerine ne gibi ceza verirsin.
bu sözleri dinledikten sonar Cengiz Han Camuka’ya ihanet eden beş kişiyi idame ettirdi ve kendi büyüğüne ihanetten çekinmeyenler bize de yar olmazlar” dedi. Şayanı dikkattir ki Camua’nın bütün konuşmaları bu eserde hep manzum olarak tesbit edilmiştir. Galiba Camuka o zaman Mogolların büyük şair ve hatiplerinden biri olmuştur. Onun. “Seçen” [Hatip] lakabı da boşuna olmasa gerektir. Kendi mukadderatına dair Cengiz’e gönderdiği kırk yedi mısralık manzumesi de çok müheyyiç ve rikkat engizdir. Cengizle beraber geçirdiği dostluk günlerini hatırlıyor. Sefalet ve çetin mücadele günlerinde tek bir yorgan altında yattıklarını, yürekten “anda”ve dost olduklarını söylüyor.
“Beni göndereceğin yere çabuk gönder. Sen bugün büyük Hakansın; dünya senin olmuştur… Bugün sen benim dostluğuma muhtaç değilsin… Ben, senin ak günlerinde siyah gölge, karanlık gecelerinde kabul, elbisende diken, boynunda bir böcek olurum. Dostuma yük olmak istemiyorum. Senin bilge anan, kahraman kardeşlerin var. Ben isi küçüklüğümde öksüz kaldım, ne ana ve ne kardeş yüzü görmedim. Sadık dostlar bulamadım… Aziz dostum, bana ihsan etmek istersen beni çabuk gönder [öldür]**. Sen de rahat edersin yegane arzum:Benim kanımı dökmeden idam ettirmendir. Kemiklerim büyük anamızın koynundan yatarken ruhum senin evlat ve ahfadına koruyucu olur. Dualarımla bunu sana vadediyorum. Doğdum doğalı yapayalnızım. Büyük ruhun beni ezdi. Sözlerimi unutmayınız. Gece ve gündüz tekrarlayınız… Şimdi beni çabuk gönderiniz!”** diyor.
Cengiz han onu, “sunulan dostluğu ve bağışlamayı reddetti” bahanesiyle, kanını dökmeden idam ettir ve büyük hürmet ve merasimle gömdürdü…
Dokuzuncu bap hassa tümenlerinin teşkilinden bahsediyor. Onuncu bap da Cengiz’in hassa askerlerini, bu askerlerin methi, uygurların ve orman kavimlerinin ilhakı, tımarlar tahsisi ve şaman teb Tengri’nin idamı bahis mevzuu edilmektedir.
Hassa askerlerin methi manzumdur. Cengiz Han’an ağzından söyletilmektedir.
Karluklar ve uygurların kendi ihtiyarlariyle itaat ettikleri Küçlük Nayman’ın Katlı, Kırgız beylerinden İnal, Edi, Alider ve Olebek teginlerin gelişi, şaman Teb Tengirinin katli teferruatiyle anlatılmaktadır.
On bircin bap-şimali Çin’in, Türkistan’ın Bağdat hilafetinin ve Rusya’nın fethi
Bu bapta Kanglı, kıpçak, Başkur (başjigıt), rus (Oroust), Mişer, (Maçjarat), As Sergesut, Keşmir… seferleri, Mahmut Yalvaçla oğul Mesudun Cengiz huzuruna geldikleri zikrolunuyor.
Sartagol [Müslüman] kavimlerini tamamiyle itiati altına aldıktan sona Cengiz han bütün şehirler kumandan (darugacin) koydu. O zaman Cengiz Hana Urgencten Haravizmi (Hurumşi) ailesine mensup Yalvaç ve oğlu Mesut adlı baba oğul geldiler. O, şehir halkını kanun ve örflerinin Yosun’a uygun olduğuna kanaat getirdi. Bundan dolayıdır ki Yalvaç’ın oğlu Mesut Havarizme tayin edilen daruga ile birlikte Buhara, Semerkand, Urgenç şehirlerinin idaresini verdi. Yalvaç’ı kendisiyle beraber götürdü ve ona Çinin payıtahtı Jungd-du (Pekin) şehrinin idaresini verdi.
“Moğolların gizli tarihi” şu cümlelerle tamam oluyor:
Sarayın (karagâhın) Doloan Boldah ile Silginçek arasında, Kelurendeki Kode Aralda, bulunduğu zaman sıçan yılının (1240) yedinci ayında, büyük kurultay esnasında yazılup tamam oldu.,
İlim ve fikir hayatı için çok buhranlı olan bu yıllarda bir Rus ve bir alman aliminin aynı senede, Moğolların gizli tarihi” nin derin tettiklere müstenit, tercümelerini neşretmeleri, ilim ve fikir mensupları için bir tesellidir.
Kaynakça:
Prof. Dr. Abdülkadir İnan, Moğolların Gizli Tarihi, S.A. Kozin, Sokrovennoye Skazaniye; (Yuan-çao Bi-şi, I) Moskova-Leningrad 941-619 s.
Yorumlar