Yazar: Yunus Zeyrek
Ahıska ve çevresine tarihte Mesketya da denilmektedir. Buraya bu ismi veren Mesk/Meskh/Meskhi kavmi hakkında kesin bilgilerden söz edemeyiz. Tarih kaynakları, böyle bir kavimden bahsediyorsa da, bu kavmin menşei hakkında açık bilgi veremiyor. Bu konuda kısaca şunlar söylenebilir:
Mesk kavmi, Nuh Nebi oğlu Yafes’in oğlu ve Oğuz’un pederi Mesek’ten gelen Masagetlere dayanır.[1] Meskler, Kartvel (Gürcistan) güneyinde yaşamış Gogarlı (İskit) ve Turanî yerli Hristiyan halktır.[2]
Öyle anlaşılıyor ki, bu Meskler, Gürcü olmamakla beraber, Kıpçak hâtırası olan bugünkü Ahıska Türklüğünü de ifade etmemektedir. Meskler, bölgeye kendilerini hatırlatan Mesketya adını bırakmış ve Hitit, Asur, Sümer gibi kaybolmuş eski bir kavim olmalıdır.
Eski çağlarda Kıpçak Türkleriyle birlikte bu bölgede yaşadığı anlaşılan Meshi kavmi, Kıpçakların içinde erimiş olmalıdır. Bu kavmin ne ırkî, ne de coğrafî bakımdan Gürcülerle ilgisi olmamalıdır.
Ahıska/Mesketya bölgesinin Türklük tarihi hayli eskidir. Ciddî kaynaklar, Makedonyalı İskender’in, Kafkasya’ya geldiği zaman burada Türklerle karşılaştığını zikretmektedir.[3] Bu kaynaklarda geçen Kıpçak ve Bun-Türkler, Ahıska Türklerinin atalarıdır.
Fransız bilgini Brosset, Bun-Türklerin Turanlı olduğunu bildirmektedir.[4] Gürcü dil bilgini Marr ise, Bun-Türk’ün “otokton/yerli Türk” anlamına geldiğini yazmaktadır.[5] Bu bilgiler, Çoruh ve Kür boylarında, dolayısıyla Kafkasya’da, Türklük tarihinin, ne kadar eskilere gittiği konusunda kesin bir fikir vermektedir.
Bun-Türkler hakkında bilgi veren bir başka ünlü tarihçi de Güney Azerbaycanlı Zehtabî’dir. Zehtabî’nin görüşlerini şöyle özetleyebiliriz:
“İskender Kafkasya’ya geldiğinde, Bun-Türklerle karşılaştı. Bun-Türkler, Kür ırmağı sahillerinde yaşıyorlardı. Gürcü âlimi Takayşvili, bu elleri Türk göstererek, Bun-Türkler, ya Türkler ya da Turanlılardır, demektedir. Akademik Marr da, Bun-Türkler sözünün, yerli Türkler anlamına geldiğini belirtmiştir. Bazı âlimler, Bun-Türkleri, Hun Türkleri olarak da gösterirler. Gürcü âlimleri, Bun-Türklerle Kıpçaklar arasında bir fark görmüyorlar. Bu da tabiîdir. Çünkü bunların her ikisinin dili, âdet ve an’anesi, dinî inançları, hayatı vs. aynı idi; her ikisi de Türk idi. Kuman, Kırgız, Tatar, Kara Kırgız dillerinde bun, soy/nesil demektir. Bun-Türk, Türk soyu, Türk nesli demektir.” [6]
En eski Gürcü kaynaklarından biri olan Moktsevay Kartlisa’da (VIII. yüzyıl), milâttan önce IV. yüzyılda Makedonyalı İskender’in Kafkasya’ya geldiği sırada Kür ırmağı boylarında Bun-Türklerin yaşadığına dair ifadeler yer almaktadır. O zamanlar Bun-Türklerin buralarda dört büyük şehri ve alınmaz kaleleriyle güçlü orduları varmış. Bu topraklara daha sonra birbiri ardınca Hunlar, Hazarlar ve Kıpçaklar gelmiştir. Bu bilgiler Rus ve Gürcü kaynaklarınca da doğrulanmaktadır. [7]
Türklerin Ahıska dediği şehre, Gürcüler, Sa-mskhe, Akhalsikhe, Sa-Atabago gibi isimler kullanmaktadırlar. Bunlardan Sa-mskhe/Meskhi yurdu, Akhalsikhe/Yeni kale, Sa-Atabago/Atabek yurdu anlamına gelmektedir. [8] Bu isimler bile, bölgenin çok eski bir Türk memleketi olduğu konusunda bir fikir verebilir.
Ahıska, Dede Korkut Kitabı’nda Ak-Sıka/Ak-Kale; 481 yılında Akesga adıyla anılan Eski Oğuzlar beldesidir. 2700 yıllık bir Türk yurdudur. [9]
Ahıska ve çevresi, 1068’de de Sultan Alparslan tarafından Selçuklu ülkesine katılmıştır. [10]
Kaynakça :
[1] – Togan, Ord. Prof. Dr. A. Zeki Velidî, Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul 1981, s. 410.
[2] – Kırzıoğlu, Prof. Dr. M. Fahrettin, Yukarı Kür ve Çoruk Boylarında Kıpçaklar, Ankara, 1992, Ankara 1992, s. 113.
[3] – Brosset, M., Histoire de la Georgie, Petersbourg 1849, s. 33.
[4] – Brosset, age. s. 33.
[5] – Marr N. et Briere, M., La Langue Georgienne, Paris 1931, s. 615.
[6] – Zehtabî, Prof. Dr. M. T.(Kirişçi), İran Türklerinin Eski Tarihi, Tebriz 1378 (1999), s. 719.
[7] – Gukasyan, Vorosil L., Azerbaycan Dilinin Teşekkül Tarihine Dair Gayıtlar, Türk Dünyası Araştırmaları, S. 31, Ağustos 1984 (Ayrıbasım).
[8] – Kırzıoğlu, Kıpçaklar, s. 154 vd.
Kaynak:
Yunus Zeyrek, Ahıska Bölgesi ve Ahıska Türkleri, Pozitif Matbaacılık, 2001, Ankara, s. 6-8
Yorumlar