Karadeniz’in kuzeyindeki bozkırlar doğuda Hazar Denizinden batıda Macar ovasına kadar çok geniş bir sahayı kaplamaktaydı. Bu kültür coğrafyası tarih öncesi devirlerden başlamak üzere çeşitli kültürlerin varlığını sürdürdüğü bir saha olmuştur. Karadeniz’in kuzeyindeki bozkırların adı bilinen ilk sakinleri Kimmerler olarak bilinmektedir. Kimmerler M.Ö. 8. yüzyılda İskitlerle mücadelelerine kadar bu bozkırların adı bilinen ilk kavmiydi. M.Ö. 8. yüzyılda İskitler Karadeniz’in kuzeyinde egemenliği ele geçirince İskit kültürü bu geniş coğrafyaya yayılmıştır. MÖ. 2.yüzyılda Sarmatların aynı kültür coğrafyasında egemenliği sağlamaları sonucunda adı geçen coğrafyada Sarmat kültürü yayılmıştır.
Kimmer ve İskit kültürleri Sarmat kültürüne bir ön model oluşturmuştur. Çünkü Sarmat kültürü de Kimmer ve İskit kültürleri gibi hareketli bozkır kavimlerinin oluşturduğu bir kültür tipidir.
Sarmatların toplumsal niteliğinin atlı göçebe bir temele dayandığı açıktır. Onlar göçebe hayatının gereğince hayatlarını sürdürmekteydiler.
Bozkır coğrafyası büyük ölçüde hayvancılığa elverişli bir arazidir. Atlı göçebeler hayvanlarına su ve otlak bulabilmek için sürekli yer değiştirme ihtiyacı duymuşlardır. Göçebelerin bütün ruhunu ve dünyaya karşı takındığı tavrı kendini, ehlileştirdiği ata, büyükbaş hayvanlara ve koyun sürülerine bağlayan münasebetler belirlemekteydi. Göçebelerin biricik ciddi girişimi büyük ölçüde hayvan ehlileştirmeye, gayreti de her şeyden önce hayvanların sayısının artmasına ve korunmasına dayanmaktaydı. Hayvanları etleri için değil daha ziyade sütleri için beslemekteydiler. Sarmatların çoğunluğu ihtiyaç duydukları besinin ve giysinin büyük kısmını sağladıkları sürülerini otlatan göçebelerdi. Bunlar Rusya steplerinin güneyinde, Kara ve Hazar Denizlerine ve Rusya’nın büyük ırmaklarına yakın kışlarlar, baharda ise sürülerini otlatmak için kuzeye göçerlerdi. Strabon Sarmatların Maeotis bataklıkları arasında kışları geçirdikten sonra, yazları otu bol yaylalara doğru sürüleriyle gittiğini söylemektedir. Ammianus Marcellinus da; “Sığırlarını önlerine katarak sürüleriyle beraber otlatırlar. Burada topraklar hep çimenlidir, her yerde meyvesi bol ağaçlar vardır. Nereye giderlerse gitsinler ne kendi besinleri ne de hayvanları için yem eksik olur. Çünkü toprak hep nemlidir ve yanlarında sayısız ırmak yatağı akar” demektedir. Sarmatların yaylak kışlak hayatlarında onlara eşlik eden ev gibi iki odalı üzeri örtülmüş arabaları vardı.
Ammianus Marcellinus şöyle diyor; “Sarmatlar arabalarda yaşarlar. Ağaç kabuğunu eğerek yapılmış örtülerle arabalarını kaplarlar ve uçsuz bucaksız boş topraklarda sürerler. Otu bol bir yere geldiklerinde yuvarlak bir şekil
oluşturarak arabalarıyla konarlar. Etle ve bol sütle beslenirler. Hayvanları için otlak bittiğinde arabalarıyla kurdukları şehirlerini çekerler. Adamlar hanımlarıyla bu arabalarda birleşir, çocuklar bu arabalarda doğar ve büyür. Bu arabalar onların sürekli ikamet yeridir.”
Hippokrates Sarmatların hayat tarzlarıyla ilgili şu bilgileri veriyor; “Onlar ata biner, ok atar, at üstünde kargı savurur ve düşmanla savaşır. Aileleri ve çocukları arabalarda yaşarlar. Bu arabaların küçükleri dört tekerlekli diğerleri ise altı tekerleklidir. Arabaların dört bir yanı ve üstü keçe ile kaplıdır. Arabalarının bazıları iki bazıları üç odalı yapılmıştır. Yağmura kara ve rüzgara karşı korunaklıdır. Arabaları iki yada üç çift boynuzsuz öküz çeker. Bu arabalarda kadınlar çocuklarla birlikte yaşar. Erkeklerse at üstünde onlara eşlik eder. Onları koyun sürüleri, sığırlar ve atlar izler. Bir yerde hayvanlarına ot bulabildikleri sürece kalırlar sonra başka yerlere göç ederler. Pişmiş etle beslenirler, kısrak sütü içerler, kısrak sütünden yapılan bir çeşit peynir yerler.”
Herodotos ve Hippokrates önceden İskitlerin elinde bulunan ve sonradan Sarmatların kontrolüne geçen coğrafyada kışın uzun süre devam ettiğini ve sekiz ay süresince dayanılmaz soğukların olduğunu söylemektedirler. M.S. 8 – 18 yılları arasında Karadeniz’in Tomis limanına sürgün edilen ozan Ovidius kışın donmuş Tuna’yı geçen Sarmatların (Yağızlar) çarpıcı bir resmini verir; “Onlar derilerle ve pantalonlarla soğuğu etkisiz hale getirirler. Bütün vücuttan sadece yüzleri açık kalmıştı.
Saçlarından sarkan buz saçakları çıngırdıyor, Dudaklarının altındaki sakalları donduğu için parıl parıl parlıyordu.” Bu verilen bilgiler neden hayatın kışlak ve yaylak arasında sürüp gittiğini ve Sarmatların kavurucu soğuklarda, daha
uygun yerleri kışlamak için seçtiklerini açıklamaktadır. Sarmatlar ata binmekte, ok atmakta ve at üstünde kargı savurmaktaydılar. Kadınlar da erkekler gibi hayatlarını sürdürmekteydiler. Herodotos’a göre, “Sarmat kadınları at sırtında ok atar, avlanır ve mızrak fırlatırdı. Kadınlar erkeklerle aynı kıyafette savaşa katılırdı.” Hippokrates’in verdiği bilgiler Herodotos’u tamamlamaktadır; “Sarmat kadınları kızoğlan kız oldukları sürece ata biner,ok atar, at üstünde kargı savurur ve düşmanla savaşırlar. Üç düşman öldüremedikçe evlenemezler, töre gereğince hayvan kurban etmeden kocalarıyla aynı evde oturamazlar. Bir kız kocaya varınca genel bir seferberlik zorunluluğu ortaya çıkmadıkça ata binmeyi bırakır.”
Sarmatlar önden açık kısa kaftan giyiyordu. Bu genellikle geyik derisi yada yünden bir giysiydi. Pantolonlar ya Parth tarzında bol giysilerdi yada daha ziyade dar ve deridendi. Korseler kenevirden dokunmuştu. Herodotos “kenevirden yapılmış bir giysi parçasını hiç görmemiş biri bunun keten olduğunu düşünür” demektedir. Bilekli çizmeler genellikle İskit tarzındaydı ve bileğin çevresinden ve tabandan deri şeritlerle bağlanmıştı.
Kaynak:
Rukiye Öztürk, Grek ve Latin Kaynaklarına göre İskit, Sarmat ve Avrupa Hunlarında Askeri Kültür (M.Ö.V.yy –M.S.VI. yy ), Yüksek Lisans Tezi, Rukiye Öztürk, s. 59 – 62
Yorumlar