0

Amerika Birleşik Devletleri Kongre Kütüphanesinde, LOT 13551, no. 48 ile kayıtlı bulunan bu fotoğraf, Van Yedi Kilise olarak da bilinen Varagavank Ermeni manastırında, Ermeni rahipleri ve çocukları resmetmekte.. Yıl 1880 ile 1892 arası.

Bu Varagavank Ermeni manastırı, Vaspurakan’ın (Ermenice, “soylu ülke” ya da “prensler ülkesi” anlamına gelen, Ermeni Krallığı’nın sekizinci vilayetiymiş [1] en zengin ve en iyi bilinen manastırıymış. Van başpiskoposunun yeriymiş. Vaspurakan Kralı Senekerim-Hovhannes’in, bu manastırı, hükümdarlık dönemi(1003-1022)nin başlarında yaptırdığı iddia edilyor. [2]

Fotoğrafın ortasında, Vaspurakan Kralı, Senekerim-Hovhannes’e ait olduğu söylenen bir tahtta bulunmakta..

İşin ilginci manastırın bulunduğu, eski adı “Yedi Kilise” olan Yukarı Bakraçlı Köyü, Fatih Altaylı’nın dedesi Hüsamettin Altaylı’ya ait. Doğal olarak köyün sınırları içinde bulunan bu Ermeni Manastırı’da Hüsamettin Altaylı’nın. Bu durumu Fatih Altaylı şöyle açıkladı:

Kilisenin tapusu bende. Dedeme aitti orası. Dedemden babama kaldı, babam ölünce de bana kaldı. 40-50 yıl önce dedem oradaki kiliseleri tamir ettirmişti yıkılmasın diye. Bir daha kimse ellemedi, öylece kaldı. Köy de bize ait. Ama ne gidiyorum ne görüyorum, haberim yok. Van’a uzun süredir gitmedim. Bu olaydan da sizin sayenizde haberim oldu.[3]

Bu arazilerin ailesine nasıl geçtiğini de şu şekilde açıklıyor Altaylı:

1915’te Van’da bir Ermeni devleti kurulunca bir katliam oluyor, herkes birbirini öldürüyor. Dedemin babası Hurşit Bey, ailenin bir kısmını İstanbul’a gönderiyor. Ama kendisi Van’da öldürülüyor. Sonra Cumhuriyet döneminde tekrar ailenin büyük bir bölümü Van’a dönüyor. Aile büyüklerinden o köyle ilgili duyduğumuz, birtakım kamu binalarının yapılacağı arazileri devlet bizden alınca, karşılığında Ermenilerden kalan boş arazilerden bazılarının tapusunu bize verdikleri. Benim bildiğim bu; doğru mudur, değil midir, yüzde yüz böyle midir açıkçası bilmiyorum. Sonrasında da buralardan ne kira alındı, ne bir şey yapıldı. Ne kullanan biziz, ne de faydalanan biziz.[4]

Peki sonra ne mi oldu? Kiliseyi geri iade etmesi istenen Altaylı kiliseyi Partikhane’ye iade etmek istedi.

Agos Gazetesi ve ayrıca Ermeni mülk ve eserlerini tamir ettiren Hrant Dink Vakfı, haberde şöyle yazmakta:

Patriklik yetkilileriyle yaptığımız görüşmede, Fatih Altaylı’nın kiliseyi iade etme kararına çok memnun olmakla birlikte, mevcut hukuk kuralları altında Patrikliğin herhangi bir kilisenin mülkiyetine sahip olma hakkı olmadığını, ancak devletin bir idari kararla kilisenin kullanım hakkını veya mülkiyetini Patrikliğe devredebileceği ifade edildi. Öğrenildiğine göre, Van Valiliği kiliseyle ilgili bir restorasyon projesi hazırladı ve Kültür Bakanlığı’ndan da gerekli bütçe için izin çıktı. Valilik yetkilileri, kilisenin mülkiyetiyle ilgili kesin araştırmanın sonuçlanmasının ardından Fatih Altaylı ve Altaylı ailesiyle gerekli temasları başlatacaklarını ifade ettiler.[5]

T.C. Kültür Bakanlığı manastırı restore etmek için gerekli bütçeyi hazırlamış. Tebrik ediyoruz. Acaba Türk medeniyetine de gereken özeni vererek bazı tarihi yapıları restore edecekler mi merak ediyoruz.

Abbasiler, Bizans ve Selçuklu İmparatorluğu’na bağlı olarak yaşayan Ermeni krallıklarından biri olan Vaspurakan’dan [6] söz açılmışken.

Geçenlerde Facebook “Van” olan ilçemizin ismini “Tuşba” olarak değiştirmişti. Bilmem hatırlar mısınız? Bu Tuşba, aslında M. Ö. 8 ile 7 yy.’lar da, Anadolu’da hüküm sürmüş olan, Urartular’ın başkenti olan Tuşba, yani Van’dır..

“Urartu” kelimesinin anlamı ise Ön-Türk araştırmacısı Kazım Mirşan şu şekilde açıklamakta:

Bir Oy Bil Konfederasyonu’nun bir Uç Devleti olan, “ISUB-URA BİL”in başkenti Kafkasya’daki “ÇUR” şehri idi. Kafkaslar ve Doğu Anadolu’da egemendi. Mezopotamya’yı da kültürel etkisi altına almıştı.

[…]

Bu üç UÇ-DEVLET’i yöneten kişinin ünvanı “USUB URUŞ TURUK” idi. Yani “yazıya vurulmuş, kayıtlı, bağlı, BUĞ’a tâbi” yönetici… Bu kişinin “URUA TURU” yani “askere alma” yetkisi vardı. Bir devlet için çok önemli olan bu yetki, Asurlular tarafından “Uruatri” olarak telâffuz edilmiş, bundan da “Urartu” kelimesi doğmuş, bir devlet adı olarak kabul edilmiştir. (M.Ö. 1000’ler)[7]

Türkler Ansiklopedisi, “Hurriler” maddesi’nde şöyle bir açıklama mevcut:

Mezopotamya”da büyük bir imparatorluk vücuda getiren Sami kökenli Akkadların vesikalarından öğrenildiğine göre, M.Ö. 3. binyılın sonlarında Mardin merkez olmak üzere Güneydoğu Anadolu Bölgesi ile Kuzey Mezopotamya’daki Musul ve Kerkük dolaylarında Hurriler adıyla anılan bir kavim oturuyordu. Hurri dili üzerinde yapılan filolojik tetkikler, bu kavmin dilinin Asya kôkenli dillerden olduğunu ortaya koymuştur. Ayrıca bu dilin, M.Ö. 9-6. yüzyıllar arasında Doğu Anadolu’da güçlü bir devlet kuran Urartu kavminin diline benzediği, bir başka deyişle M.Ö. 1. binyılda karşımıza çıkan Urartularla M.Ö. 3. binyıl Akkad metinlerinden tanıdığımız Hurrilerin akraba oldukları tespit edilmiştir.

Demek oluyor ki, M.Ö. 3. binyıl Anadolu kavimlerinden biri de, Güneydoğu Anadolu’da oturan ve daha sonraları Kuzey Mezopotamya ve Kuzey Suriye’ye kadar sirayet eden Hurrilerdi. Ancak, Doğu Anadolu Bölgesi’nde yapılan arkeolojik kazılar ve yüzey araştırmaları neticesinde ele geçirilen buluntulardan, M.Ö. 6000-5000 yılları arasına tarihlenen Neolitik devir kültürü ile M.Ö. 5000-3000 yılları arasına yerleştirilen Kalkolitik devir kültürünün de Hurrilere ait olduğu anlaşılmıştır. Hatta, M.Ö. 3. binyıla tarihlenen Eski Tunç Çağı kültürü ile Kalkolitik ve Neolitik devir kültürleri arasında hiçbir kopukluğun olmadığı tespit edilmiştir. Bu da bize gösteriyor ki, arkeolojik buluntulara göre hüküm vermek gerekirse, Doğu Anadolu Bölgesindeki Hurri kültürünün kökleri, günümüzden 8000 yıl öncesine dayanmaktadır. Bir başka ifade ile Ön-Türk kavimlerinden biri olarak kabul ettiğimiz Hurriler, Anadolu”nun en eski sahiplerinden biridir.

[…]

M.Ö. 2. binyılın ortalarında Hurri-Mitanni Devleti, Eski Ön Asya‟nın en kuvvetli siyasi güçlerinden biri iken, Şuppiluliuma‟nın seferleriyle kudretini kaybederek, Hititlere bağlı ve Asur‟a karşı tampon bir ülke haline getirilmiştir. M.Ö. 1200’lerde cereyan eden Ege Gôçleri neticesinde ise hem Hitit İmparatorluğu, hem de Mitanni Devleti, tarih sahnesinden çekilmişlerdir. Fakat bu, Hurrilerin etnik olarak Anadolu‟dan tamamen silindiklerine işaret etmez. Tam tersine onlar, M.Ö. 1. binyılda Van Gôlü ve civarında Urartular adıyla tekrar karşımıza çıkacaklardır.[8]

Uzun lafın kısası; Anadolu toprakları, bazılarının aklının bile alamayacağı bir ölçüde Türk’e ve Türk Tarihi’ne aittir.

Mustafa Kemal Atatürk’ün büyük bir bilgi birikimi ile yazdığı şiir geliyor insanın aklına:

HAKİKAT NEREDE? [9]

Gafil, hangi üç asır, hangi on asır
Tuna ezelden Türk diyarıdır.
Bilinen tarihler söylememiş bunu
Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak,
Dinleyin sesini doğan tarihin,
Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak
Yalan tarihi gömüp, doğru tarihe gidin.
Asya’nın ortasında Oğuz oğulları,
Avrupa’nın Alplerinde Oğuz torunları
Doğudan çıkan biz
Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz
Türk sadece bir milletin adı değil,
Türk bütün adamların birliğidir.
Ey birbirine diş bileyen yığınlar,
Ey yığın yığın insan gafletleri
Yırtılsın gözlerdeki gafletten perde,
Hakikat nerede

Kaynakça:

[1] – Hovannisian, Richard G., Armenian Van/Vaspurakan, Costa Mesa, (Kaliforniya: Mazda Publishers, 1999)

[2]Varagavank Manastırı

[3]“Ne olacak Fatih’in kilisesinin bu hali”, Taraf, 22 Eylül 2012

[4]“Manastırı seve seve veririm”, Agos, 5 Ekim 2012

[5]“Manastırı seve seve veririm”, Agos, 5 Ekim 2012

[6]“Vaspurakan Krallığı’nın başkenti kazılıyor”, Ntv Msnbc, 13 Ocak 2004

[7]“Urartu-Subar-Sabir-Sümer İlişkisi ve Tatarlar”, Kazım Mirşan

[8] – Prof. Dr. Ekrem Memiş, Ortadoğu’da Türklerin Varlığı Tartışmaları, Türkler Ansiklopedisi Cilt 1, s. 435-450

[9] – Atatürk bu şiiri 1932 yılında İsmail Habib Sevük’e dikte ettirmiştir.

Cihan Oktay
2014 yılında Türkeli Dergisinde yazarlık yapmaya başlayan yazar, derginin kapanmasıyla birlikte, Türkçe Tarih Dergisi‘ne kuruculuk etmiş ve günümüzde de yazılarını burada yayınlamaktadır. Yazar Türkçe Tarih sistemi üzerinde genellikle Milli Mücadele, Atatürk ve Türk Devrimleri üzerine yazılar yazmaktadır. Uzun bir süredir, Rıza Nur ve Hatıratı üzerine araştırmalar yapmakta ve bu çalışmaları ile tanınmaktadır. Diğer önemli tarihçilerle birlikte kolektif olarak yayınlanan "Şahsiyetler" isimli kitapta, Doktor Rıza Nur biyografisi kaleme almıştır.

Barbaros Hayrettin Paşa’nın Fransa’ya yardımı 

Önceki yazı

Türklerde Kalın adeti

Sonraki yazı

Bu yazılar da ilginizi çekebilir

Yorumlar

Bir yorum yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Daha fazla yazı Tarih