0

“Türk destanının bugün kabil ola tasnif şekilleri” diyoruz. Çünkü muhtelif şekiller tasavvur olunabilir. On birinci asırda Selçukîlerin Garbî Asya muhaceretine kadar Türklerin bir tek vatanı vardı “Türkistan”. Sonra Garbî Asya’da yen bir Türk vatanı vücuda geldi “Türkiye” Türk destanının Türklerin on birinci asırdan önceki hayatına ait olan kısmı bütün Türkler İçin birdir. Fakat yeni vatanda Garbî Asya kavimleriyle İhtilât, İslâmiyet ve Osmanlılık tesirleriyle Türk tarih ve destan telekkisi değişmiştir.

Nasıl ki İranda Şiilik İslâm tarihini tahrif ederek kendisine ayrı bir tarih ve ayrı mukaddesat, tarihî hakikatlere karşı müteassıp bîr dinî düşmanlık vücude getirmişse, Suriye İslâmiyeti ve Osmanlılık da millî tarihi ve millî destan telekkisini tahrif etmiştir; Bununla beraber ben bu telekkiyi artık temellenmiş ve ayrı bir sistem şeklini almış bir keyfiyet olarak kabul ediyordum. Daha 1917 Moskova kontrasında (6Mayıs) “Türklerin etnik teşkilâtı” hakkında okuduğum maruzada bu meseleye temas etmiş ve garp Türklerindekî tarih ve millî destan telâkkisini değiştirmek güç olacağını arzetmiştim (kongre mazbatası, s. 156). Filvaki eğer bu telakki bir sistem şeklini almışsa Garp Türkleri için Türk destanının on birinci asırdan sonraki kısmını Bizans ve Ehlî Salip muharebelerinde yetişen Alp Arslan, Kılıç Arslan, Battal Gazi, Dânişmend, Fatih ve Kara Davut ve Türkistan Türk hükümdarlarıyla harbeden Yıldırım Beyazıt, Kara Yusuf, Cihanşah Karakoyunlu ve Şah İsmail Safevî gibi kahramanlar silsilesi teşkil edebilirdi. Fakat şimdi anlaşıldı ki Garp Türklerindekî bu tarih telekkisi yaşayan muntazam bir sistem şeklini alamamıştır. Battal Gazi ile Dânîşmend destanlar, Ebu Müslim ile Hamza destanları kadar İslâmîdir.Bunlar Oğuz ve Dede Korkutla bir silsileye dahil olamazlar. Diğer taraftan Osmanlı sülâlesinin inkırazı île osülâlenin yerleştirmek istediği tarih telekkileri de değişmek mecburiyetinde kalacaktır. Bu ise eski Türk millî tarih telekkisinin yeniden dirilmesi demektir. Nasıl ki İkinci Murat ve Fatih ve Akkoyunlu Uzun Hasan zamanı münevverleri Türklerin mazisini öğrenmek için İlhanlılar ve Temür zamanında yazılan Moğol tarihleri otorite sayılıyordu. Nasıl ki daha Evliya Çelebi zamanında bile Temürlülerin sonu olan Hüseyin Baykara devri Türk tarihinin en şanlı zamanının sonu telekki ediliyordu. Şimdi Türkdestanını tasnif etmek istiyecekler için de tasnif plânlarını buna göre tertip etmek icap edecektir. Türk siyasî ve harsı birliğinin sonunu teşkil eden Temür’den sonraki destanlar Şark ve Garpta ayrı ayrı istikametlerde inkişaf etmiştir. Bunların Şark Türklerine ait olan kısmından 1923’de Mısırda basılmağa başlanıp parasızlık yüzünden bitirilemeyen “Bugünkü Türkistan” atlı eserimizde mufassal olarak bahsedilmiştir. Garp Türklerine ait kısmı yani Osmanlı ve Safevî devirlerine ait destanlarla bizzat meşgul olmadım. Bundan dolayı makalede Türk destanının 15’inci a‐sırdan sonraki şekli mevzuubahis olmayacaktır. Bundan önceki Türk destanları için şöyle bir umumî taslak yapılabilir: Dişi Boz Kurt tarafından beslenen ilk Türkün asıl vatanı Isık Göl civarındaki Izık Art dağlarıdır ki Han Tanrı dağlarının cenubî kollarını teşkil eder.

Onun dört oğlu oluyor: Çiğil, Barshan, Tüng (Tütek, Tüzek, Tüzel), Hak Tüng (bir adı da galiba “Tişing”) tuzu keşfediyor. Onun oğlu “Buka Han” dır ki “Tunga Alp” adıyla maruftur ve Türk sülâlelerinin müessîsidir. Onun merkez karargâhı Kâşger (diğer ismi “Ordu Kent” yahut “Hargâh” olup diğer şehirleri Barman, Barsgan, Kuçkar, Balasagun, Semerkânt, Râroitan, Peykent, Merv, Sîrahs ve başkalarıdır. Tunga Alpa ait rivayetlerin tafsilâtı kendisini Efrâsiyâb, Frasiak, Franrasyâb yahut Karnamak tesmiye eden İranlılara geçmiştir. Kablelmilât yedinci asrın son yarısında Horasan’dan ve Kafkas dağları yolundan İran’a istilâ edip 625’te Midye hükümdarı Kyaxarces tarafından öldürülen Sakaların reisinden ibaret olacağı muhtemel olan bu zatın katli günü İranlılar için millî bayram Türkler için matem günü olmuştur. Türklerin Efrâsiyâb yuğ merasimi ve ona mensup hikâye ve meselleri daha 11‐13’üncü asırlarda söylenmiş ve Mahmûd Kâşgerî yuğ şiirlerinden bazı parçaları ve Fahreddîn Mubârekşâh Gûrî mesellerinden bîrini nakletmişlerdir. Efrâsiyâb’ın oğlu “Alp Arız” rivayetleri (ihtimal İran rivayetlerindeki “Ağrîreth”) sonraki zamanlarda bile Oğuzlar arasında söylenmiş olduğunu Topkapı sarayındaki Selçukname nushasının ilâvesinden öğreniyoruz’ Efrâsiyâb’ın neslinden “Alanca Kara Han” ise ahudan mis istihsalini, Samur, kakım derileriyle Çin ve diğer memleketlerle ticaret yollarını, ok ve yay avcılığını keşif ve icat etmiştir. Kılıç yapmak sanatını da İranlılar’dan öğrenmiştir (Câm‐ı Cem). Alanca (Alaç) kültü daha ziyade Kazaklarda maruftur. Alancadan sonra bunun memleketi “Tatar” ve “Moğol” adında iki oğlu arasında inkısam edip Türkler birkaç batın bu iki oğulun torunları arasındaki çarpışmalarla vakit geçiriyorlar. Moğol rîvayetlerindeki bu “Tatar” ve “Moğol” mücadelesi daha önceki membada (Cami’‐i a’‐zam) “Türk” ve “Oğuz” mücadelesiyle birleştirilebilir.

Moğol şebesinden Kara Hanın oğlu “Oğuz Han” (yahut “Oğuz Ata”) dünyanın dört köşesine hâkim olmuştur. O ilk Türk cihangiri sayılıyor. Buna ait destanın Selçukîler zamanında tespit edilen rivayetlerinden bir nushası Reşîdeddîn’in “Târîh‐i ‘Alem” inde münderiç bulunuyor. Türkmenler arasında yaşayan ve ötekinden az farklı olan diğer nüshaları Ebülgazi Han tarafından izlenmiştir (şecere‐i terâkime). On üçüncü asırda Moğollar devrinde Uyguristan’da Uygurca olarak deriye yazılmış bir nüshasını Rıza Nur bey neşretmiş ve Prof. Pelliot tarafından tetkik olunmuştur. Bu rivayete göre Oğuz Han sağda “Altun Han” (Çin), solda “Urum” , cenupta Hint ve Tankqut, şimalde “it Baraq” memleketlerini fethediyor. Ordusu evlâdından (Oğuz kabilelerinden) başka Kıpçak, Kırlık, Kalaç, Kangli, Ağaçeri gibi aşiretlerden müteşekkil bulunuyor. Bu aşiretler Oğuzdan isim, uran, kuş, damga yani esası teşkilât alıyorlar. Oğuza seferlerinde Buz Kurt rehberlik ediyor. Veziri “Uluğ Türk” adında çok akıllı ve tedbirli bîr ihtiyardı. Karargâhı garbi Türkistan’da Talaş (yani “Evliya Ata”) ve Küling (Şimdiki Çu havzasındaki Tartu) şehirleri olup yazlık karargâhları şimdiki Kazakistan’ın merkez kısmını teşkil eden “Urtağ” ve “Kürtağ” dağları idi. Pek çok yaşayan Oğuza kendisi kadar akıllı olan oğlu “Gün Han” halef olup “Irkıl Hoca” nam veziri vardı. O Türk Ellerini sonraki nesiller için örnek ve ideal olacak bir şekilde idare etti. “Oğuz Han” ve oğlu “Gün Han” herhalde Hun (= Kun) ların kablelmilât 209‐126 yılları arasında hükümet süren hükümdarları Mete ile oğlu Kün Yabgu’dan ibaret olmak icap eder. Destan Gün Handan sonra onun torunları sıfatıyla Dhib‐Yabgu (Yavguy yazılıyor), Qurs‐Yabgu, Qurısaq‐Yabgu, İnal‐Yabgu, İnal Sır‐Yabgu, Ala Atlı As Donlu Qayı inal Han, Tuman Han (onun dayısı “Kül Erkin”), Tiken Bile Er Biçken Qayı‐Yabgu Han ve nihayet Uladmur‐Yabgu birbirini müteakip her biri 75‐125 yıl hükümet sürü yorlar. Uladmur‐Yabgu zamanında kendi kardeşleri olan Uygur hükümdarı “Oara Alp Arıqlı Arslan Han” Oğuz oğullarına tâbi edilen memleketi oğlu “Alp Tavgaç Han”ın idaresine veriliyor. Fakat Uladmur‐ Yabgu’dan sonra Oğuz sülâlesi münkati olup Türk Ellerinin idaresi “Buğra Han” (Kara Han oğlu Buğra Han) sülâlesine geçiyor: Bunlardan “Buqra Han”, “Qurı Tigin” ile Oğuzların isyanına sebep olan “Ali Han” ve oğlu “Şah Melik” zikrolunuyorlar. Bunların payitahtları da hep Talaş ve Küling şehirleri oluyor. Destanda zikredilen tarihî isimler ve vak’ alar mukayese edilince zikri geçen Hanların Gök Türk, Türgiş ve Karahan Hanlarından ibaret olduğu anlaşılıyor. Hanların nezdinde birkaç akıllı hâkim vezirin zikri geçiyor. Onlardan biri Bayat kabilesinden Kara Hoca oğlu Dede Korkut’tur ki birkaç Hanın muasırı gösteriliyor. Mezarı Sîrderya havzasında kendi adını taşıyan demiryol istasyonu yanında gösterilen bu efsanevî zat Türklerin musiki ve hikmet piri sayılmakta ve kendisine mensup ayrı rivayetler bulunmaktadır. O cümleden “Salur Kazan” ve “Alp Bams Böyrek” (Türkistanda “Alpamşa”) hikâyeleri pek maruftur. Dede Korkut İslâmiyet‐ten evvelki zamanın veziri olmakla beraber peygamber zamanına da yetişmiş gösterilmekte olduğundan Gök Türk zamanındaki Oğuz Yabguları nezdinde bulunan bir Türk bakîmi sayılabilir. Keza muhtelif Türk aşiretlerince maruf olan Türkmen kahramanı “Köroğlu” da o zamanın İran hududunda, Amuderya, Heratî, Garçistan, Kızıl ve Karakum mıntıkalarında faaliyet gösteren İran hudut Türkmenleri’nin maruf bîr reisi olsa gerektir. Bu kahramana çok tapan Anadolu ve Azarbaycan aşiretlerinin rivayetleri esasen pek zengin olan Türkistan Türkmen ve Özbek rivayetlerine de tesir etmiştir.

Karahanlılardan ilk İslâmiyeti kabul eden Satuq Buğra Han, oğlu Arslan Han ve kızı Ayşe ve torunu Yusuf Qadır Hanlar ve onların Çinlilerler ve Kâfir Türklerle mücadelelerine ve Türk evlîyalarıyla münasebetlerine ait rivayetler vardır (tezkire‐i Satuq Buğra Han ve başkaları). Satuq Buğra Hanın hükümeti ele alması hakkındaki rivayet tamamıyla Oğuz efsanesine benzetilmiştir. Kırgızlar arasında pek maruf olan “Manas” rivayetleri de bu Karahanlılar devrine icra edilebilir.

Oğuz destanında Türkistan hükümdarı Ali Hana (galiba Buhara Hanı “Ali Tegin”) Oğuzların isyanı ve Horasan şehirlerine İstilâları dolayısıyla ilk Selçukîlerden ve bu destanın Türkmen rivayetlerinde Oğuz aşiretlerinin dahilî mücadelelerinden bahsedilmektedir. Oğuz ve Kara Han motifleri Kırgız, Kazak kabile şecerelerinde, Altay ve Yenisey mitolojisinde de mevcuttur ki destanın tekmili için istifade edilebilir.

Çingiz’în mensup olduğu Qiyat (yani “Qay” lar) ve Börçegin (Galiba “Böri Tegin”) ailesi kendilerini Oğuz hanlarının mensup olduğu eski Mongol (Reşîdeddîn’e göre Türkçe “Mongol”) hanedanından saymışlardır. O ğuz ve Gök Türk an’analerini pekiyi bilmişlerdir. Çingiz’în muasırı olup kendisiyle görüşen Çinli Men-Hun’a göre Çingiz ailesi “Şato” Türkleri neslindendîr. Bu aile Moğol dilinde konuşan “Şivi” aşiretlerine riyaset etmiş ve evvelce Türklere ait Türkçe bîr ıstılah (terim) olan “Moğol” (Mong+ol) kelimesi de Çingiz ailesinden mezkûr Şivi aşiretlerine geçmiş, Hıtay ve Şîvilerîn dili de Moğol lisanı tesmiye edilmiştir. Halk destanına göre Çingiz’în büyük babası Aka’ Deniz Hanı Altun Hanın kızı güneşten gebe kalıp Dubun Bayan adında bir oğul doğurmuştur. Bunu tek gözlü Dumbavıl Mergen (Dumbavıl ‐ Soqır) terbiye ediyor. Ve “Alanguva” ile evlendiriyor. O ölümünden sonra ışık şeklinde gelerek Alanguva’yı gebe bırakıyor. Ondan Çingiz doğuyor. Sonra Çingiz’in fütuhatı, kabilelere damga, uran, kuş (totem) taksim etmesi Oğuz Han destanında olduğu gibi tafsilâtla söyleniyor. Yanı Oğuz Handan sonra Çingiz Han Türk içtimaî hayatına yeni şekîl veren ikinci büyük bakandır. Aslı Moğolca olan “gizli tarih” destanı ise Çingiz’in hayatını daha ziyade tarihî şekilde tasvir etmiştir. Çingiz’în evlâdından Çucı Han Canbeg Han, Canbeg Hanın annesi “Taydulı”, zevcesi “Karasaç Hanım”, muasırı gösterilen “Asan Qaygı” ve “Cirence Çeçen” nam hakîmlerin hikâyeleri, yine ümerasından “İsâ oğlu Amet” destanı Çingiz destanının orta Türklerdeki devamını teşkil etmektedir.

Sonra orta Türk destanının en canlı kısmı Temür, Toktamış, İdüge’lere ait olanlarıdır. Temür’ün büyük destanı Türkçe ve Acemce matbu olup Türkistan meddahları tarafından söyleniyor. Farisî olarak manzum destanı da vardır. Mensur bozkır rivayetleri ise Yayık, İdil nehirleri havzalarında Mangıt ‐Nogaylar, Baş‐kurtlar ve Kabaklar arasında şâyîdir. Bu son rivayetlere göre Çingiz’în halazadelerinden Barlas Taragay oğlu Temür Çingiz’în oğlu Caday (Çağatay) Hanın Bakşıları (kâhinleri) telkinleriyle anası karnında iken ezilmek suretiyle öldürülmek istenmiş, fakat öldürülememiş; ancak topal olarak Almalık’ta doğmuştur. O daha gençliğinde çocuklara hanlık ediyor. Büyüdükten sonra eşkıyalıkla meşgul olup Caday Hanı ele geçirerek öldürüyor. Ve padişah oluyor. Siyaseti ve fütuhatı ekseriya hileye müstenittir. O İstanbul, Hindistan, Çin, Esterhan, Bulgar ve Moskova ülkelerini fethediyor. Onun Karakum ve Barsuk ‐ Kumda yaşayan aşiretlerin reisi Amet ve Samet adında iki biraderle, Altun ‐ Orda hükümdarı Toktamış ve İdüge ile ve Hârezm hükümdarı Yusuf Sofî ile macerası söyleniyor. Toktamış ve İdüge ve oğulları vekayii tamamıyla müstekil bir destan olup birkaç manzum rivayetleri vardır. İdüge Kırım’da Toykhoca Hanın kuşçusu Kutlu Kayanın peri kızı ile evlenmesinden doğmuştur. Babası Toktamış Hanın güzel av kuşunu gizlice emir Temür’e sattığından öldürülüyor. İdüge Toktarmış’a ebedî düşman kesiliyor, İdüge Toktamış’ın kaçıp Temür’ün düşmanı olan Qamırdın (yani “Emir Qamereddin Duglat)ı Âltay dağlarında öldürüp karabet hasıl ediyor ve Temür’ün Kamardın nikâhında olan kızını alıp bundan oğlu destan kahramanı Nuradın doğuyor. Destanda Temür “Muğlık” yani Şamanî an’analeri yerine sahrada İslâm an’analeri yerleştiren ve şehirlere istinat eden medenî hükümdar olarak tasvir ediliyor.

Anadolu’da Temür’e, Temür ve Bayazıt mücadelesine ait hikâyeler, Azerbaycan’da Temür’ün siyasî kudreti ve imarı hakkında rivayetler vardır. Evliya Çelebi, Azerbaycan’da birçok şehir ve kasabaların binasını Temür’e isnat eden rivayetler naklediyor. Abbaskulı Bakihan ise Temür’ün Kafkasya’nın şimalînde Derbentten Kırım’a kadar uzanan bir seddî hakkında rivayet nakletmiştir. Bu gibi hususiyetlerden Temür’ün destanının ikmali yolunda istifade edilebilir.

Türkçe Tarih

Çolışman’daki Tölös’ların Bilmeceleri

Önceki yazı

Türk Oğlu

Sonraki yazı

Bu yazılar da ilginizi çekebilir

Yorumlar

Bir yorum yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Daha fazla yazı Kültür ve Sanat Tarihi