Görsel TarihYakın ÇağYazarlar

Napolyon Fragman Analizi

0

Napolyon filmi birkaç hafta sonra gösterime girecek.

Ridley Scott’ın yönettiği ve Joaquin Phoenix’in başrolünü oynadığı ve uzun zamandır beklenen biyografik filme ait, şu ana kadar 2 adet kısa tanıtım filmi yayınlandı.

Biz de bunu fırsat bilerek, tanıtım filmlerinde görünen bazı obje, dekor ve kıyafetler ile bunların tarihte var olan asıllarıyla karşılaştırdığımız bir analiz videosu hazırlamak istedik.

Fragmanların ilk 5 saniyesi, Napolyon’un hayatındaki önemli anlardan kesitlerle başlıyor.

Daha sonra 1793 tarihinde Fransa’da gerçekleşen bir idam sahnesini görüyoruz.

Devrim Meydanı’nda (şimdiki Concorde Meydanı) idam edilen bu bayan, sürekli yanlış olarak, “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler!” dediği iddia edilen, Fransa Kraliçesi Marie Antoinette’den başkası değil.

Bildiğiniz gibi, Fransız Devrimi’nin ilerleyen günlerinde, meşrutiyet kaldırılmış, Kral 16. Louis giyotinle idam edilmişti. Kraliçe Marie Antoinette de eşiyle aynı kaderi paylaştı ve 16 Ekim 1793’te aynı yerde idam edildi.

Buraya kadar sorun yok. Yalnız, idam sırasında gerçekleşen bazı detaylar, tam olarak filmde gösterildiği gibi değil.

16 Ekim 1793 sabahı, kraliçenin idamını izleyenler arasında, sonradan Napolyon’un ünlü portre resimlerini de çizecek olan, ressam Jacques-Louis David’de bulunuyordu. Olayları izlediği odanın penceresinden kraliçenin bir eskizini çizmişti.

Bir at arabasının çektiği römork üzerine üstü açık bir şekilde oturtularak, Paris sokaklarında bir saatten fazla dolaştırılmış olan kraliçe, elimizde bulunan resme göre; beyaz bir elbise giydirilmiş, saçları kesilmiş ve elleri arkadan bağlanmıştı.

Bonaparte’ın konuştuğunu gördüğümüz kişi, kuşkusuz Fransa Dahili Ordusunun başına general olarak getirilen vikont Paul de Barras olmalı.

1793 Toulon Kuşatmasında, 24 yaşında genç bir yüzbaşı olarak görev ve ün yapmış olan Napolyon’un başarı basamaklarını hızla tırmanarak, sadece 2 sene içerisinde General olması, sizleri şaşırtmasın.

Buna rağmen, devrimin yarattığı terör ve kaos ortamında başkente dönmüş, çeşitli siyasi farklılıklar yüzünden mesleki anlamda kendisine bir pozisyon edinememişti. Bu süre içerisinde topçu uzmanı olarak Osmanlı İmparatorluğu’nun hizmetine geçmek için 1795’te bir dilekçe bile yazmıştı.

Konuyu merak edenler, daha detaylı bilgi için açıklamaya bakabilir.

General Bonaparte, Kral 16. Louis’nin idam edilmesi yönünde çoğunluğa uygun olarak oy kullanan Vikont Paul de Barras’ın birliklerine katılmış, onun sağ kolu olarak, ülkenin iç güvenliğinden sorumlu birinci adam konumuna kavuşmuştu.

Barras’ın bahsettiği savunma planı, işte tam da bu esnaya tekabül ediyor. Ekim 1795’te, Cumhuriyet yanlısı hükümete karşı ayaklanan kral yanlılarına karşı Paris sokaklarında güvenliği sağlayabilmek. Plan basitti, topları al, ayaklanmayı bastır. Eğer sakinleşerek, dağılmazlarsa, topları ateşle.

Bir sonraki sahne, daha önce değindiğim Toulon Kuşatmasının bir canlandırması.

Giyilen kıyafetler, taktığı gerdanlık Fransız Devrimi zamanına göre uygun ama buradaki tek yanlış, Napolyon’un albay apoleti takıyor olması. Çok büyük sorun değil ama kendisi o zaman dediğim gibi yüzbaşıydı. Orada birlikte savaştığı Korsikalı gönüllüler, kuşatma sonunda ona yarbay rütbesi vermişti ama bu resmi bir terfi olmadığı için kabul görmüyordu.

Bu sahne çok enteresan. Adamlar neredeyse, Jean-Léon Gérôme’un 1867’de çizmiş olduğu, o bildiğimiz ünlü yağlı boya resmi ile birebir aynı görseli yakalamışlar.

Napolyon’un 1798-1801 arasında, Osmanlı toprağı olan Mısır’a düzenlediği seferin canlandırıldığı bu sahnede, ordunun üniformalarında veya nizamında ben pek bir yanlış göremedim ama burada bence teknik bir hata var.

Kullanılan bu topların menzili zaten en fazla 800 metre. Dahası, orduların karşı karşıya geldiği savaş alanından piramitleri vurabilmek imkansız.

Piramitler Muharebesi’nin yaşandığı sırada, Fransız birliklerin toplarından çıkacak olan bir güllenin, savaş alanından 20-25 km uzağında bulunan Giza piramitlerine düşmesinin, hiçbir şekilde imkanı yok.[1]

Bir sonraki sahnede Napolyon’u at üzerinde düşmana saldırırken görüyoruz.

Topçu sınıfından yüksek rütbeli bir komutan olan Bonaparte’ın böyle bir şey yapmış olması… Bana pek olası görünmüyor. Eğer sizin bu konuda bir bilginiz varsa, yorumlara yazarak, benimle paylaşırsanız sevinirim.

Devamında askerlerin, emri altında oldukları bir generale sarılır bir şekilde tebrik ediyor olması, askerlere ne kadar yakın olup olmadığı ile alakalı olarak değişebilir. Tarihi aktarımlara bakıldığında Napolyon’un askerlerin güvenini ve sadakatını yüksek tutabilmek için, onlarla son derece yakın davrandığı görülebilir.

“Tahtı kral olarak almanızı öneririm.” cümlesi, soylu sınıftan olmayan bir aileden gelen Bonaparte’ın tahta oturması ile ilgili olarak iyi seçilmiş bir cümleye benziyor. Neden imparator değil de, kral… Bunun cevabını film çıktığı zaman alabileceğimizi düşünüyorum.

“Oylayacak mıyız?”

Bu sahne Napolyon’un askeri darbe yaparak yönetimi ele geçirmesini canlandırıyor. 9 Kasım 1799’da

gerçekleşen ve 18 Brumaire Darbesi olarak bilinen bu olay, Fransız Devrimi’ni sona erdiren ve Napolyon’u iktidara taşıyan olaydır. Bence filmde olay iyi bir şekilde yansıtılmış. Sahnede gördüğümüz bu askerler, “el bombası” anlamına gelen kelimeden türetilmiş Grenadiye ismindeki piyade sınıfı askerler. Üniformaları gayet güzel dikilmiş. Bu uzun tüylü şapkaların arkasındaki sembole varana kadar yapmışlar.

Bir sonraki sahnede Napolyon’un Notre Dame Kilisesi’nde gerçekleşen taç giyme töreninin canlandırmasını izledik. İnsanların giyim kuşamına baktığımızda, neredeyse birebir aynı kıyafetler taşıdıklarını görüyoruz. Zaten siz de tablodan karşılaştırabilirsiniz.

Filmde bu sahneyi tümüyle henüz göremedik ama karşılaştırma yaptığımız tablo ile ilgili bir husus belirtmek istiyorum. Aslında Napolyon’un validesi Letizia, oğlunun evlendiği Joséphine’i onaylamadığı ve ayrıca Napolyon’un kardeşi Lucien ile arasının açılmasını protesto etmek için hem oğlunun düğününe, hem de onun taç giyme törenine katılmamıştı.

Daha sonra, annesi ressamdan kendisine bir şeref yeri vermesini istemiş, böylece ressam Jacques-Louis David, töreni izleyenler arasına Napolyon’un annesini de eklemişti.

Bununla da yetinmeyen ressam, Napolyon’un hemen arkasına, yüzlerce yıl önce yaşamış olan Roma İmparatoru Sezar’ı da eklemişti!

Bir de şu köşede, bizimle alakalı bir kişi buluyor. Bu kişi Osmanlı elçisi Hâlet Efendi’dir. II. Mahmud zamanında Paris’te çalışmıştır. Daha sonraları, ismi Kabakçı Mustafa İsyanı ve Mora isyanına karıştığı ve yaptığı icraatler sebebiyle Yunanlıların bağımsızlık kazanmasında etkili olduğu anlatılır. En nihayetinde II. Mahmud, Hâlet Efendi’yi Konya’ya gönderip başını kestirir.

Enteresan bir hikayesi var. Anlatmamı isterseniz, videoya yorum olarak yazabilirsiniz.

Bu savaş sahnesi daha en başında birkaç tüyo veriyor. İngiliz bayrağı var. Ne olabilir? diye soracak olursanız Waterloo Muharebesi. Arada birkaç saniyelik de olsa Moskova yangınını görüyoruz.

Bundan sonraki sahneler Napolyon’un daha çok iç dünyasına yönelik sahneler ama araya koydukları yazılar ilginç. “Bir imparatorun, aşığın, despotun, efsanenin yükselişine tanık olun.” Filmin fragmanına baktığımız zaman, aslında etrafında çok fazla kimsenin bulunmadığı klasik bir “tek adam” olduğunu görüyoruz. Yani gücü kendi elinde toplayan, bir efsane, bir imparator olarak öne çıkan Napolyon. Napolyon’un hayatını göz önüne getirdiğiniz zaman, bunun yüksek bir miktar doğru olduğunu söyleyebilmek mümkün.

Tabi biraz da, filmin hikayesinin Napolyon’un gözünden anlatıldığını düşünecek olursanız, normal olduğunu söyleyebiliriz.

“Bütün Avrupa bana karşı güçlerini birleştiriyor!”

Napolyon’un Fransız İmparatorluğu’nun emperyal sınırlarını genişletmek amacıyla giriştiği, arkası kesilmeyen savaşları hepimiz biliyoruz. Bu sahnede İmparator, askerlerini etrafında toplamış, harita üzerinde planlamalar yapıyorlar.

İtalyan kökenli bir ailenin çocuğu olan Napolyon’un neden film boyunca Fransızca değil de İngilizce konuştuğu sorusu, filmin bir Amerikan yapımı olması ve daha çok kişiye ulaşabilmesi sebebiyle anlayışla karşılanabilir.

Bir başka anlaşılabilir nokta ise, Fransa bayrağının, günümüzdeki şekliyle kullanılmış olması.

Fransız Devrimine kadar Fransa’nın bayrağı çok farklıymış ama Fransız Devriminin karmaşa ortamında kullanılan Fransız bayrağı da bugün kullanılan bayraktan daha farklı. Mavi, beyaz ve kırmızı renkleri her yerde görebiliyoruz. Buna şüphe yok ama bayrak dikey renklerden değil, yatay renklerden oluşuyor. Ayrıca her askeri birliğin farklı bayrağı bulunuyordu.

Bugün resmi olarak kullanılan üç renkli Fransız bayrağı, cumhuriyetler arası dönemler olarak bilinen, restorasyon dönemleri haricinde, 1794’ten beri Fransa’nın Deniz Kuvvetlerinin resmi bayrağı aslında. 1812’de Birinci İmparatorluk olarak bilinen Napolyon Döneminin tüm Fransız ordularının resmi bayrağı oluyor. Ulusal bayrak olarak kararlaştırılması 1830 lara tekabül ediyor.

İngiltere, Avusturya, Rusya ve İsveç’in, bir nevi bütün Avrupa’nın, Napolyon’a karşı birleştiği, Koalisyon Savaşları 1792-1802 arasına, daha sonra Napolyon Savaşları ise 1815’e kadar sürüyor.

Anlatmak istediğim bayrak farklı olabilir ama ufak bir ayrıntı.

Tanıtım filminde gördüğümüz, buz üzerindeki son sahne ise, Austerlitz Savaşının sonlarına doğru yaşanan bir olaya ait.

Rus ve Avusturyalı askerler, buz tutmuş bir nehir üzerinden geri çekilmeye çalışırken, Fransız topçularının açtığı ateş ve kırılan buz tabakası sonucunda suya düşüp donarak ölmeleri canlandırılmış.

Burada “Efendim, yerimizi keşfettiler!” cümlesine Napolyon’un “Güzel” diye karşılık vermesi, sonucunda askerlerin “Tuzak” diyerek bağırmaya çalışması aslında, Napolyon’un bir savaş taktiği olarak, Rus ve Avusturya ordusunu istediği noktaya doğru çekebilmek için, Fransız ordusunu bu donmuş nehrin karşı tarafında konuşlandırdığını anlıyoruz.

Tabi mutlaka bu kadar basit değildir ama sinema sanatına göre uyarlanmış bir anlatımda, gayet başarılı bir canlandırma olduğu kesin. Kendinden emin bir komutanın, sözlerini yansıtan başarılı bir sahne.

Birinci kısa film burada son buluyor. İkinci fragmanda da benzer sahneler kullanılmış.

İkinci fragman birincinin bittiği yerden, Austerlitz Savaşı ile başlıyor. Yine 5 saniyelik kısa kısa birkaç sahnenin geçişini görüyoruz.

Yine “Efendim, yerimizi keşfettiler!” cümlesini işitiyoruz ama bu sefer çadırın içerisinde.

İkinci fragmanın ilk yayınlanan fragmandan farkı hemen dikkati çekiyor.

Heavy Metal efsanesi Black Sabbath grubunun War Pigs yani Savaş Domuzları olarak çevirebileceğimiz isimli şarkı, fragman boyunca eşlik ediyor. Seçilmiş olan şarkı sözlerine baktığımızda, yönetmenin bir mesaj verdiği anlaşılabiliyor.

Komutanlar kitlelerini topladı

Tıpkı kara ayinlerdeki cadılar gibi

Yıkım planlayan şeytani zihinler

Ölüm inşa eden büyücüler

Küller, bedenlerin yandığı yerde

Fetih peşinde koşan bir imparator ve general olarak baktığımızda, politik bir yorumla şarkının senaryoya uygun olduğunu söyleyebiliriz. Başka bir müzik seçilebilirdi diye düşünen arkadaşları, yorumlara bekliyorum mutlaka.

Mısır Seferi sırasında, piramitlerden çıkarılan bir mumyaya bakarken canlandırıldığı bir sahne var. Bu sahne de 1895’de Maurice Orange isimli Fransız ressamın çizdiği bir tabloya göre uyarlanmış.

Mumyanın başına kendi ikonik şapkasını yerleştirirken “Büyük İskender ve Sezar’ın izlerinden yürüyorum.” sözünü iştiyoruz.

Benim dikkatimi çeken başka bir nokta, Napolyon’un ceketinin rengi yeşil renkte olması. Bugün bu ceket müzede sergilenmekte. Gidip gördüğünüzde, ceketin aslında mavi olduğunu görüyoruz. Peki kıyafetleri gerçekten bu kadar iyi bir şekilde yansıtmayı başarmış olan bir kostüm ekibinin, bu ceketi yanlış renkte üretmesi mümkün mü?

Kısa bir araştırma yaptıktan sonra, ceketin aslında mavi ve sarı boyaların karıştırılmasıyla yeşil renkte üretilmiş olduğu ama zamanla güneş ışığına maruz kaldığı için boyaların aşınarak tümüyle mavi renge dönüştüğü bilgisine ulaştım.[2]

Fragmanlarda gözüme çarpan ilginç bilgiler bunlar. Artık kalan detayları, filmin tamamını izledikten sonra konuşuruz arkadaşlar.

Soru ve düşüncelerinizi yorumlara yazmayı ve videoyu yakınlarınızla paylaşmayı unutmayın!

Kaynakça:

[1] https://www.napoleon-empire.net/batailles/pyramides.php

[2] https://www.napoleon.org/magazine/interviews/43064/

Cihan Oktay
2014 yılında Türkeli Dergisinde yazarlık yapmaya başlayan yazar, derginin kapanmasıyla birlikte, Türkçe Tarih Dergisi‘ne kuruculuk etmiş ve günümüzde de yazılarını burada yayınlamaktadır. Yazar Türkçe Tarih sistemi üzerinde genellikle Milli Mücadele, Atatürk ve Türk Devrimleri üzerine yazılar yazmaktadır. Uzun bir süredir, Rıza Nur ve Hatıratı üzerine araştırmalar yapmakta ve bu çalışmaları ile tanınmaktadır. Diğer önemli tarihçilerle birlikte kolektif olarak yayınlanan "Şahsiyetler" isimli kitapta, Doktor Rıza Nur biyografisi kaleme almıştır.

Cumhuriyetimizin 100. yılı

Önceki yazı

Bu Dünyadan Bir Necat Çetin Geçti

Sonraki yazı

Bu yazılar da ilginizi çekebilir

Yorumlar

Bir yorum yaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Daha fazla yazı Görsel Tarih